Bölüm 4

5.1K 536 33
                                    

Altair sabahın ilk ışıklarıyla birlikte kalkarak,   "İş beklemez." diye söylendikten sonra hemen iksir satan adamın yanına gitti. İksir satıcısının arabasına geldiğinde, adamın da uyanmadığını gördü. Arabanın tahta kapısını yumruklayarak "Ortak uyan, horozlar çoktan öttü." dedi. Bu işlemi bir kaç defa daha gerçekleştirince, arabanın içinden adamın uyandığına işaret bir takım gıcırtı sesleri gelmeye başladı. Adam arabanın kapısını, uykudan yeni uyanmış, gözleri şiş vaziyette açtı.

Adam kendine gelmeye çalışırken "Ne istiyorsun yine?! Seni küçük pis şantajcı" dedi.

Altair sırıtarak "Kalbimi kırıyorsun ama ortak. İnsan, sevgili ortağına hiç böyle hitap eder mi? Oysa ki ben seni çok sevdim." dedi.

Adam söylenmeye devam ederek tekrar yatmak için arabanın kapısını Altair'in yüzüne kapadı.

Altair, hiç umursamadan tekrar tahta kapıya vurmaya başladı.

Adam çıkan sese biraz dayanmaya çalışsa da sabrı tükenip öfkeli bir şekilde kapıyı açarak "Ne istiyorsun seni lanet olası velet?" dedi.

Altair ellerini kafasının arkasına atarak umarsız tavrıyla "Bence önce bir tanışalım. Sonuçta ortağız ama birbirimizin adını bilmiyoruz." dedi.

Adam kısa süreli bir afallama yaşadıktan sonra pes edermiş gibi nefes vererek "Pekala, benim adım Mecson. Büyük İksirci Mecson." dedi. Büyük İksirci Mecson derken göğüsünü kabartmış gururlu bir yüz ifadesi takınmıştı.

Altair sırıtarak "Ya, ya, şişelere su koyarak, milleti kandıran büyük iksirci seni." dedikten sonra sırıtış yerini gülmeye bıraktı.

Adam korkudan gözleri fal taşı gibi açıkmış şekilde kafasını kapıdan çıkarıp etrafa bakındı. Etrafta kimsenin olmadığını görüp rahatladıktan sonra "Seni küçük fare..." dedikten sonra sustu.

Altair pis pis gülerek " Sakin ol ortak. Seni ele vermem. Sonuçta ortağız değil mi?" dedi.

Adam gözlerini kısmış kötü kötü Altair'e bakarak "Ne istiyorsun sabahın bu saatinde" dedi.

Altair, eliyle gel yaparak "Takip et beni. Sana bir şey göstereceğim." dedi.

Adam kısa süre şaşkınlık yaşadıktan sonra "Bekle üstümü değiştireyim." dedi. Mecson kısa süre sonra üstünü değişmiş bir şekilde arabadan çıktı. "Nereye gidiyoruz velet" dedi.

Altair, "Beni izle, ortak" dedi.

Altair, Mecson'u köyün dini yapısı olan Yüce Tanrı Bayi'nin tahtadan heykeline getirdi. Dada sonra "Ne düşünüyorsun?" dedi.

Mecson heykele baktıktan sonra biraz sinirli tonla "Şimdi beni buna tapmaya mı zorlayacaksın?!" dedi.

Altair, yüzünde acıma ifadesiyle "Saçmalama, bu şeye taptığımı falan düşmedin mi? Oradan salak gibi mi görünüyorum." dedi.

Mecson şaşkın bir ifadeyle Altair'e bakıyordu. Çünkü bu tür heykeller hemen hemen her köyde vardı. Bunlar yerel tanrılar olarak bilinirdi. Köyler merkezlerinde bulunan bu heykellere, köy halkı taparlardı ve kimsenin tanrılarına hakaret etmelerine izin vermezlerdi. Köylerin bam teli gibi bir şeydi. Fakat şimdi köyden bir çocuk heykeli aşağılıyordu. Mecson'un kafası iyice karışmış vaziyette Altair'e bakarak "Benden ne istiyorsun, peki?" dedi.

Altair göz bebekleri altın paraya dönüşmüş gibi heykele bakarak "Bunu çalıp, kasabada falan okutsak, ne kadar eder?" dedi.

Mecson "okutsak" kelimesinden bir şey anlamasa da "Ne kadar eder?" den çocuğun ne demek istediğini anlamıştı. Hafif korkak ve heyecanlı sesiyle "Saçmalama velet! Bu heykeli çalmaya çalışırken yakalanırsak ölesiye dayak yer sonra köyden kovulurum ve bir daha giremem." dedi.

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin