Bölüm 6

4.5K 508 54
                                    

Mecson yakalanmıştı. Köyün ortasındaki tanrı heykelinin yerine koyduğu kütüğe bağlanmıştı. Köyün ileri gelenleri onun aç susuz bırakılarak acı içinde ölmesine karar vermişti. Kimse de merhamet edip su veya yemek vermesin diye başına gece gündüz nöbetçi dikilmişti.

Altair uzaktan onu izliyordu. "Kusura bakma ortak. Dünya acımasız." diye mırıldandı.

Bir kaç gün sonra köye bir grup asker geldi. Bu askerler her sene gelip 13 yaşına basmış çocukları kasaba götürürdü. Bunun sebebi civar köylerden gelen tüm 13 yaşındaki çocuklar kitap testine tabii tutulurlardı. Kitap testini belli oranda geçenler eğitim alma hakkına sahip olurlardı. Hatta iyi derecesi olanlar asker bile olabilirdi. Askerler, soylulardan sonra en mevkili kişilerdi. İyi ve başarılı bir asker soyluluk unvanı dahi alabilirdi.

Askerler, yarı ölü halde yatan Mecson'u görünce "Hey! Ne oluyor burada?!" diye bağırdılar.

Köylülerden biri Mecson'un üstüne tükürdükten sonra "Bu adam bizim tanrımızı çalmaya kalktı." dedi.

Askerler Mecson'un hemen yanında duran heykele bir göz attıktan sonra "Hangi salak köy tanrısını çalmaya çalışır ki?" diyerek kahkaha patlattı.

Başka bir asker de "Biz yetiştiğimiz için şanslıymış" dedi ve arkasına geçerek Mecson'un ellerini çözdü. Daha sonra matarasını çıkararak Mecsonun yüzüne su döktü. Mecson suyu hissedince önce bir irkildi. Sonraysa kuruluktan birbirine yapışmış ağzını kocaman açarak tüm suyu içmeye çalıştı. Asker Mecson'un çırpınmasını görünce "Hey! sakin iç. Yoksa şimdi de boğularak öleceksin." dedi ve cebinden siyah bir beze sarılı ekmek çıkardı. Mecson'un önüne atarak "al şunu ye" dedi.

Mecson yumruk büyüklüğünde ki ekmeği iki koca lokmada yok etmişti.

Askerler arasında en rütbeli olan öne çıkarak "Hey bu adamı yargılamak içn kasaba götürüyoruz. Ayrıca 13 yaşında çocuğu olanlar, kitap testine katılmak isteyenler, çocuklarını getirsin." dedi.

Emris, Altair'e baktı. "Gitmek istiyor musun?" dedi. Sesi sanki gitme dermiş gibiydi. Altair, durumu anlamamıştı. Kitap testi de neydi? Ama tüm aileler çocuklarını büyük bir heyecanla askerlere teslim ettiğini görünce "iyi bir şey galiba." diye düşünerek "Evet" dedi.

Emris hafif nemli gözlerle Altair'e baktıktan sonra "Peki" diyerek zorla gülümsemeye çalıştı. Kardeşini her şeyden çok sevdiği ortadaydı.

Rütbeli asker "bu kadar mı?" diyerek çocukları saydı. "Yedi çocuk. Peki. Başarısız olanlar üç gün içinde geri gönderilirler." dedi. Askerler çocukları ve Mecson'u at arabasına bindirdikten sonra kasabaya doğru yola koyuldular. Tüm çocukların ufak bir bohçası vardı. Fakat Altair'in bohçası herkesinkinden daha büyüktü. Bu yüzden tüm çocuklarda ona ablası fazladan yiyecek koymuşlar diye düşünerek kıskanmışlardı.

Yol boyunca Altair ve Mecson bir kere bile birbirlerine bakmadılar ve konuşmadılar.

Kasaba gözle görülür olduğunda kasabanın az uzağında renkli renkli, irili ufaklı çadırların kurulduğu bir yer gördüler. Orası onlar gibi civar köylerden getirilen çocukların ikamet ettikleri yerdi. Aynı zamanda sınavında yapılacağı yerdi. Altair çadırların olduğu yere geldiğinde herkesin bir koşuşturma içinde olduğunu gördü. "Ah! Çağlar değişsen de insanoğlu hep aynı." diye mırıldandı. Yaşları büyük olanların, amcası ve adamları gibi kitaplarının olduğunu hatta daha önce hiç görmediği tuhaf yaratıklara sahip olduklarını gördü.

Askerler, Altair ve diğerlerinin kalacağı çadırları gösterdikten sonra gittiler.

Altair iki gün boyunca etrafı izledi. Bazı çocukların zengin ve soylu olduğu için diğer çocukları dövdüğü ve buna askerlerin ses çıkarmadığını gördü. Askerlerin neredeyse hepsi rüşvet alıyordu. Bu durum Altair'in hoşuna gitmişti. Çünkü rüşvet alan asker kontrol edilebilen asker demekti.

Altair her zaman ki gibi çadırdan çıkmış etrafa bakınırken çadırların yakında bitkileri inceleyen bir kız gördü. Kızın saçları mor olduğundan Altair'in dikkatini çekmişti. "Saç boyası icat oldu mu ya? Bu dünya da teknolojide bir garip gelişiyor." dedi.

Kız, hafif düşen yuvarlak gözlüklerini parmağıyla tekrar göz hizasına getirdikten sonra "Bana mı seslendiniz?" dedi.

Altair sırıtarak etrafa bakındıktan sonra "Yani burada sadece ikimiz varız." dedi.

Kızda bunun üstüne etrafa bakındı ve "Saçımla dalga geçmeniz çok kabaca beyefendi." dedi.

Altair büyük bir kahkaha attıktan sonra "Beyefendi derken?" dedi.

Kız, Altair'i gözüyle bir kez daha süzdükten sonra "Kusura bakmayın. Sizi erkek sandım." dedi.

"..."

Altair'in bozulduğunu gören kız tebessüm ettikten sonra bitkiyi incelemeye devam etti.

Altair hiç ses çıkarmadan onun incelemesini izliyordu.

Kız Altair'in tüm dikkatinin onun üstünde olduğu için konsantre olamıyordu. " Rica etsem bana bakmaya bilir misiniz?" dedi.

Altair gülümseyerek "Bu güzelliğe bakmamak mümkün mü?" dedi.

Bunun üstüne kız biraz gururu okşanmış ve yüz ifadesi değilmişti. Altair bunu görünce sırıtarak "Çiçeği diyorum. Baksanıza çok güzel değil mi?" dedi.

"..."

Kızın bozulduğunu gören Altair kahkaha atmamak için kendini zor tuttu. "Senden bir ricada buluna bilir miyim?" dedi.

"(hmph) Bilmiyorum. Ruh halim pek yerinde değil." dedi kız.

Altair cevabı duymamazlıktan gelerek "Baka okuma ve yazma öğretebilir misiniz?" dedi.

Kız şaşkın şaşkın Altair'e bakıyordu. "Sen okuma yazma bilmiyor musun?" dedi.

Altair ellerini yana açarak "Aslında 4 dilde biliyorum. Lakin onlar buralarda pek kullanılan diller değil." dedi.

Kız, Altiar'e öyle boş boş bakıyordu ki kafasının üstünde hayali soru işaretlerini görmemek elde değildi. Altair kendini acındırmanın iyi bir fikir olduğunu düşünerek boynunu eğdi ve "Sonuç olarak bilmiyorum." dedi.

Kız, üzgün görünen Altair'i görünce "Tamam öğretirim." dedi.

Altair anında o boynu bükük ruh halinde çıkıp "Teşekkürler. Bu arada benim adım Altair. Senin ki ney?" dedi.

Kız yere bir şey yazarak "Okumayı öğrendiğinde öğrenirsin." dedi.

Altair üç gün boyunca sabahtan akşama kadar kızla takılıyordu. İkindine kadar okuma yazma öğreniyor. İkindin sonrası kıza bitkiler konusunda yardımcı oluyordu.

----------------------------------

"Altair göründüğünden daha zekisin. dört günde okuma yazmayı söktün. Tebrik ederim." dedi.

Altair gülümseyerek "Evet sonunda." dedi. İçinden daha mutluydu. Çünkü zengin olmak için en önemli etmenlerden biriydi okuma yazma.

--------------------------------

Askerler tüm çocukları bir araya topladıktan sonra "Şimdi herkes beni dinlesin. Herkes bağdaş kurup oturduktan sonra odaklanarak gücünü uyandırmaya çalışacak. İlk otuz dakikada kitaplarını çıkarabilenler birinci sınıf eğitim hakkı kazanacak, devlet koruması altına alınacak ve ayrıca altın kimlik kartları olacak. 30-60 arasında uyandıranlar ikinci sınıf eğitim hakkı kazanacak, gümüş kimlik kartları olacak. 60-90 dakika arası uyandıranlar eğitim hakkı kazanacak ve bronz kimlik kartları olacak. Doksan dakikanın sonunda kitaplarını uyandıramayanlar köylerine geri gönderilecek." dedi.

Altair'in kafasında bir sürü soru vardı. Lakin soracağı kimse yoktu. Bazı kişiler stresten ve heyecandan soğuk soğuk terlerken, bazıları da sonra derece rahattı. Altair'da herkes gibi gözlerini kapatıp odaklanmaya başladı.

Bir Türk Fantastik Dünyaya Giderse...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin