"Herkes hazır mı?"
"Hazır." Dokuz ağızdan aynı anda ses çıktığında, Namjoon işareti verdi.
Bunun üzerine yüksek binalardan birinde konuşlanan Serie, kapının önündeki iki korumayı saniyeler içinde indirmişti. Jungkook ile Jimin eş zamanlı olarak adamları ortadan kaldırırken, Namjoon yanında Jangmi ve Myung Hae ile birlikte girdi içeri.
Jin ile Yoongi, çoktan binanın içindeydi. Hoseok yine bildiğini okuyarak onları da içeri sokmuştu. Diğerleri gelene kadar Yoongi etrafı dolandı. Seokjin de gizli kıyı köşelere minik patlayıcılar yerleştirmişti.
Bu adamın sağ kalmasını istemiyordu. Hiçbir şekilde. Adam zaten evde değildi. Baskın planları ufacık değişikliklerle yürürlüğe girmişti.
Yoongi her bir odadaki adamları tek başına indirmeye çalışmak yerine diğerlerini bekledi. Namjoon'un kesin uyarısı vardı. 'Kimse tek başına iş yapmayacak'
Çünkü ne zaman tek başlarına olsalar, birinin başına bir şeyler geliyordu.
Diğer yanda Jungkook ile Jimin kapının önüne gelmiş, Serie ile Taehyung'u bekliyordu. Genç kız küçük olana yanından ayrılmamasını tembih etmişti. Taehyung'u sahaya çıkarmak her birini endişelendirdiğinden, genci büyük bir eğitime sokmuşlardı fakat eğitim sonrası ilk görevde onu yalnız bırakamazlardı.
Dördü binaya girdiğinde Batı yönüne yürüdüler. Onların görevi buydu. Batıyı taramak.
Parşömenin bu binanın içinde bir yerlerde olduğunu düşünüyorlardı. Karşılarına ne çıkacağını bilmeden adımladılar koridoru.
Diğer yanda, Namjoon Jangmi ve Myung Hae üçlüsü bir odaya girmişti. Anında kapanan kapı üçünü de saldırı pozisyonuna sokarken, oda hareket etti. Nereye gittiğini bilmeyen üçlü silahlarına tutunmuş sabit kalmaya çalışırken, küp sertçe durdu ve beyaz boyalı duvar sonuna kadar açıldı.
Burası büyük bir kütüphaneydi. En azından dışarıdan bakınca öyle görünüyordu.
Üçlü bir birine baktıktan sonra odada dağıldı.
"Belki de kitaplardan birinin arasına gizlenmiştir."
Myung Hae bu düşünceyle kitaplardan birini çektiği an, gümbürtü koptu. Kulakları sağır edecek kadar güçlü bir alarm, bütün evde yankılanıyordu.
En azından onlar öyle sandı. Odalar ses geçirmezdi. Alarm, yalnızca bulunduğu bölgeyi etkiliyordu.
"Harika ben de nerede kaldılar diyordum!" Jangmi silahını doğrultup duvara doğru yürüdü. Az önce geldikleri yöndeki küp oynamamıştı. Hareketlilik karşı duvardaydı.
Onlar düşman ile karşılaşmayı beklerken, alt katlardan birinde çarpışma çoktan başlamıştı.
Korunan odalardan birine giren Yoongi de aynı şekilde alarm çalışmasına sebep olmuş, bir anda kendini adamların ortasında bulmuştu.
"Hay ben böyle işin!"
Taramalı silahını açıp adamları kurşuna dizmek onun için zor değildi. Fakat şimdi ne olacağını düşünüyordu.
Çember daraldıkça, insanlar ve odalar da garipleşiyordu. Min Yoongi kapısı olmayan bir odada, yumruk büyüklüğündeki bir elmasla birlikte kalakalmıştı.
"Hoseok!" Kulaklığına seslendi.
Bu ev tuhaftı. Her bir odası özel korunuyor, alarm çaldığı an adamlar oraya yöneliyordu. Serie yanındakileri durdurup sesleri dinledi.
"Hiçbir ses yok."
"Demek ki bir sorun-"
"Kulağındaki silah seslerini duymadın mı?" Kız sertçe söylerken Jimin durdu. O haklıydı. İkisi birbirine bakarken, Serie mevzuya uyanmıştı.
"Çatışmaya giren oldu mu?"
"Ben." Yoongi'nin sesiyle genç kızın yüzü gerilmişti.
"İyi misin?" Hayır yanlış soru. "Yani, ses gelmiyor. Bir sorun mu var?"
"Beni dinleyin." Yoongi otoriter bir sesle konuştu. "Hiçbir şeye dokunmayın. Odalar özel korunuyor olmalı. Çatışmaya girerseniz, bulunduğunuz odanın kapısı kapanıyor."
Aniden her bir kulaklıkta silah sesi duyuldu. "Kızlar!" Serie bağırdığında, Jangmi'nin katanasının sesi duyulmuştu.
"Jangmi, buraya!" Namjoon üç adamla mücadeleye girerken, kız oraya koştu.
Bekledikleri gibi olmuştu. Karşı kapı aniden açılmış, içinden otuza yakın adam çıkmıştı.
"Hae!" Jangmi üç adamı kılıçtan geçirirken, bir köşede bıçaklarını fırlatan kıza bağırdı. "Buraya bu kadar adam geldiğine göre, haklı olabilirsin!"
Mesajı alan Myung Hae son bıçağını da fırlatıp büyük rafların arasına daldı. Kaç kişiyi öldürmüştü?
Tanrı aşkına burada binlerce kitap vardı. Üç kişinin bunu başarmasına imkan yoktu. Yine de denedi. Namjoon ile Jangmi adamlarla mücadele ederken, genç kız her kitabı teker teker açıp aralarına bakındı.
"Namjoon!" Jangmi'nin çığlığı ile durdu Myung Hae. Başları belada olmalıydı. Genç kız, arkadaşlarını her şeyden önde tutardı. Parşömen arayışına son verip raflara koştu.
"Jangmi, bana yardım et." Kız bağırdığında, Jangmi Namjoon'u bırakıp ona koştu.
"Namjoon, üç dediğimde!" Hae yüksek sesle söyledi. Adam mesajı almıştı.
"Bir. İki. ÜÇ!" Komut ile birlikte boğuştuğu adamı ittiren Namjoon gerisin geri koştu. Bu sırada iki kız raflardan birini devirmişti.
Bunun domino etkisi yapacağı açıktı. Raflar birer birer devrilirken, üçü silahlarını çıkarıp gördükleri her adama sıktılar.
Diğer yanda Yoongi, Hoseok'un yardımıyla odadan çıkmış diğerlerini arıyordu. Jin de ortalarda değildi. Her biri bir yerde sıkışıp kalmış olabilirdi.
"Taehyung, dokunma!"
Taehyung büyük çalışma odasındaki kasaya dokunduğunda şiddetli bir elektrik akımına maruz kalmıştı.
"Taehyung!" Serie akıma kapılan çocuğu yalıtkan bir şeyler bulup kurtarırken, alarm bir kez daha çalmıştı.
"Şimdi sıçtık işte." Jimin bağırıp kapıya yürüdü. Birazdan kapı açılacak, ve sayamayacakları kadar adam içeri dalacaktı.
"Nerede gizleniyor bunlar?!"
Ve aniden kapı açıldı. Jimin adamlardan biriyle dövüşe girerken, Jungkook ikinci adama ok atmıştı.
Taehyung elinden geldiğinde ateş ediyor, Serie de konuşlandığı yerden bir bir indiriyordu.
"Bunlar insan değil ki!" Taehyung var gücüyle bağırdığında, herkes bir anda durup ona döndü. Bu sırada Jimin burnuna yumruk yemiş, Serie kafasının üzerinden geçen kurşunla eğilmek zorunda kalmıştı.
"Ne demeye çalışıyorsun sen?"
Serie kendine gelip ateş ederken bağırdı. Jimin ise kendisine vuran adama kafa atmış, hemen ardından onu sertçe diğerlerine ittirmişti.
Jungkook'un yanına koşup belindeki silahını çıkarırken, Taehyung masanın altına girip en yakınındaki cesedi kendine çekti.
Aradığını bulmuştu. Adamın ensesinde.
"Bir çeşit çip. Alarm duydukları an saldırmaya programlanmışlar. İnsanlıkları ellerinden alınmış."
"Bu sefer fena boka battık yani."
"Pek sayılmaz dostum."
Taramalının sesine eşlik eden Yoongi'nin sesiyle, adamları iki taraftan kıstırmışlardı. Kısa bir süre sonra çatışma son buldu.
Taehyung direkt olarak cesetleri incelemeye koyulurken, Yoongi ile Serie birbirine bakış atmıştı.
"Myung Hae!" Jimin kulaklığına doğru bağırdı. "Jangmi, Namjoon hyung!"
"İyiyiz biz." Myung Hae konuştu. "Ama kapana kısıldık."
"Geliy-"
"Ben geliyorum." Kulaklıktan Hoseok'un sesini duyduklarında Jimin öfkeli bir nefes verip odadakilere baktı.
"Ya şimdi?"
"Adamların olduğu yeri bulursak-"
"Ben buldum."
Jimin'in sesi ikinci kez Hoseok'un sesiyle kesildi. "Alt katta koğuşları var. Burada çok değerli şeyler olduğuna eminiz yani."
"Seokjin oppa?" Serie kulaklığa söyledi. "Neredesin?"
"İşe yarar bir şeyler buldum. Bir sorun yok."
"Tamam, alt kata iniyoruz." Yoongi söylediğinde, temkinli bir şekilde çıktılar odadan.
"Seokjin hyung, alt kata gelmelisin. Yanında birkaç ıvır zıvır var değil mi?"
"Var, bana birkaç dakika ver."
Alt kata indiklerinde, karanlık bir koridorda durmuşlardı. Koridorun her iki yanı odalarla doluydu. Bunlar Hoseok'un bahsettiği koğuşlardı. Her bir odada kaç adam olduğunu bilmiyorlardı ve burada olmak tehlikeliydi. Adamlar, öldürmeye programlanmışlardı. En ufak bir hatada yüzlerce robotlaştırılmış insanın arasında kalıp ölebilirlerdi.
"Geldim."
Seokjin fısıldarken, elindeki el bombalarından birini Yoongi'ye verdi.
"Ses geçirmez odalar olduğuna emin miyiz?"
"Hayır değiliz." Seokjin nefeslendi. "Bu yüzden..." Çantasından çıkardığı el bombalarını oradaki herkesin eline tutuşturdu.
"Herkes aynı anda atıp kapıyı kapatacak."
"Ya sonra?"
"Koridorun sonunda hayat olmasını dileyeceğiz."
Öte yanda Jangmi, Namjoon'un yüzündeki kanı temizliyordu. Genç adam gözlerini bir saniye bile ondan ayırmazken, kız pembeleşen yüzünü ondan gizlemek için arkasını döndü.
"Tamam, artık görebilirsin önünü."
Bu sırada küp hareket etti. Her biri en yakınındaki cisme tutunurken, Myung Hae bağırdı.
"Hoseok oppa, hareket ediyoruz. Dikkat et!"
Eğer Myung Hae tam anında söylemeseydi, Hoseok iki küpün arasında ezilecekti. Genç adam son anda kendini öteki küpün tavanına attı.
Yanından geçip giden küp, doğrudan alt kata iniyordu.
Bu sefer kapısı olan bir yerde durdu küp. Buna pek kapı denemezdi gerçi. Küçük geçitten önce Namjoon geçti. Güvenli olduğuna emin olduğunda da kızları geçirdi.
Bu sefer de arşiv gibi bir yerdeydiler.
Jangmi dosyalardan birine uzandı. Açtığı an, kanı donmuştu.
"Aman Tanrım."
İçinde, içinde bir çok çocuğun kaydı bulunan dosyayı yere düşürdü genç kız.
Parşömeni bulamamışlardı ama, kaçırılan çocukların dosyalarını bulmuşlardı.
"Adam geliyor." Hoseok kulaklığa söyleyip diğerlerini uyardı. Bu sırada küpler sallanmıştı. Hem de her biri.
Jangmi yere düştü. Myung Hae son anda rafa tutundu ve Namjoon, zorlukla ayakta kaldı.
"Ne oluyor?"
Koğuşların olduğu katta ise görev başlamadan önce plan değişmişti. Hoseok'un uyarısıyla Serie ile Jimin yukarı çıktı. Ev sahibinin eve geldiğini duyan ikilinin görevi onu halletmekti.
Bu sırada diğerleri, boş koğuşları tespit etmiş, dolu olanları birer birer patlatmıştı. Odalar umdukları gibi ses geçirmiyordu fakat birbirine değen bütün küpler sallanıyordu.
Her bir bombada, bina biraz daha sarsıldı.
"Biraz daha sallanırsa patlayıcılarım da patlar!"
~
Adam yalnızdı. Birilerinin gelmesini bekliyor gibi bir hali vardı. Odanın kapısı açıldığında, sandalyesinde dönüp yeni koyduğu viskisinden bir yudum aldı.
"Ben de sizi bekliyordum."
Serie ile Jimin yan yana dururken, Serie nişan almış Jimin de boynunu kütletmişti.
"Bay Park." Dedi adam, direkt Jimin'e bakarak. "Batılılar arasında, çok meşhursunuz. 26. Bölgedeki ahbaplarımdan birini öldüren sizmişsiniz diye duydum."
Jimin alayla gülerken, Serie olayı anlamlandırmaya çalışıyordu.
"İnsan taciri dostlarımdan biri fısıldadı."
Adam, genç kıza cevap verir gibi söylediğinde Serie'nin gözünün önünce önce Daniel'ın ölüsü, ardından kardeşinin yüzü gelmişti.
Sendelerken Jimin'e tutundu.
Kısa bir süre sonra, kendine gelmişti.
"Sizi düelloya davet ediyorum." Ardından Serie'ye döndü. "Siz de... Bayan Yoon olmalısınız!"
Adam onlarla resmen dalga geçiyordu ve bu Jimin ile Serie'yi öfkelendirdi. En boş an buydu.
İkili birbirine bakıp başlarını aynı anda salladığında, Jimin Serie'nin ellerini sıkıca tutup onun bedenini savurdu. Kızın tekmesi adamı geriye sürüklerken, Jimin onu sıkıca tutmaya devam etmişti. Ardından bıraktı ve bir tekme de kendisi savurdu.
Adam ustaydı. Ama yine de Doğuluların dövüş sanatını bu denli iyi biliyor olması ikiliyi korkutmadı. Bazen sırayla bazen bazen birlikte saldırdılar. Biri sendeleyince, ötekisi açığını kapattı.
Ve en sonunda adamın karın boşluğuna aynı anda attıkları tekmeyle adam düşüp kafasını vurdu. İkili yine aynı anda silahlarını çıkarıp onun kafasına sıktığında, dönüp birbirlerine baktılar.
"İyi işti." Jimin söylerken, Serie gözlerini devirip güldü.
"Yürü hadi, çıkalım şuradan."
Evi talan etmişlerdi. Fakat parşömenden iz yoktu. Holde bir araya geldiklerinde, Jangmi kucağında bir bebek tutuyordu.
"O ne?" Jungkook hayret içinde sorduğunda genç kız cevap vermedi. Onun yerine Namjoon sıkıntılı bir nefes verip konuşmuştu.
"Parşömeni bulamadık. Ama kaçırılan çocukların listesini bulduk."
"Ve tabi... Çocukları da." Myung Hae mırıldandı. "Aşağıda 17 bebek daha var."
"Sizi bilmem." Jangmi kucağındaki bebeği pışpışlarken söyledi. "Ben bu çocukları ailelerine teslim edeceğim."
"Ben de varım." Serie ona doğru yürüdü.
Daha kundaktaki bebeklerin ailesinden koparılıyor olması onu da incitiyordu.
"Ben de tabii." Myung Hae bileğindeki yarayla oynarken konuştu. "Bizi ailemizden ayırdılar ama bari onlar ayrılmasın."
"Çocuklar bizim işimiz bu değil." Namjoon istemese de söyledi. Herkesin iyiliğini düşünmek zorundaydı.
"Bizim işimiz insanlara yardım etmek." Serie sert bir sesle söylerken, gözlerini bebekten ayırmamıştı. "Bu bebeklerin aileleri-"
"Ya yoksa?" Yoongi konuşmuştu şimdi. "Ya aileleri ölmüşse?"
"Onları burada bırakıp ölüme terk mi edeceğiz oppa, ciddi misin sen?" Myung Hae bağırdığında derin bir sessizlik oldu.
"Bebekleri almadan, şuradan şuraya gitmiyorum." Jangmi'nin fısıltısı Namjoon'un beyninde yankılandı.
Genç adam ise çaresizce verdi nefesini. "Pekala, onları da alıyoruz."
O gün, o evde parşömeni bulamamışlardı. Fakat henüz yeni kaçırılmış 18 bebeği ailesine kavuşturma umuduyla bebeklerle birlikte çıkmışlardı evden.
Tabii, Yoongi büyük elması almayı da ihmal etmemişti. Ellerindeki dosyalarda, her bir bebeğin bilgileri vardı. Ailelerini bilmeseler bile, köyleri belliydi.
Ufak bir yolculukla her bir bebeği ailesine teslim edeceklerdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
UNDERCOVER
ActionDünya... Artık bildiğimiz dünya değil... İç içe geçmiş yüz halka... Gelişmiş teknolojiler, baskı altındaki bir halk... Ve kendi halkını korumak için savaşan on kişi... ((bu hikayede bts üyeleri bulunmaktadır)) [3 kişi tarafından yazılmaktadır]