Yakınlaşma

34 4 7
                                    

"Tamam, iyiyim ben." Jangmi ona hala sarılan Serie'yi kucaklarken söyledi. Fakat kız bir türlü kaldıramamıştı başını.
Gözyaşlarının görülmesini istemiyordu.

Ellerini yaralı olanın sırtından kendi yüzüne çıkarıp çabukça sildi gözlerini.
"Hemen dönerim." Ardından da hızla kalkıp odadan çıktı.
Jangmi ise hafifçe gülümseyip ağlayan Myung Hae'yi kolları arasına almıştı şimdi.
Kızı susturmak mümkün değildi. Çılgınlar gibi ağlıyor, bir yandan da Jangmi'ye geri döndüğü için teşekkür ediyordu.

"Noona." Taehyung burnunu çekerek yaklaştı Myung Hae'den sonra.
"Öleceksin sandım."
"Bir ara gittin geldin Jangmi." Jimin ona dayanan Myung Hae'nin saçlarıyla oynarken söyledi.
"Nasıl hissediyorsun?" Hoseok ilgiyle sorarken, Yoongi arkasından güven vererek gülümsemişti Jangmi'ye. Hemen arkasından Jungkook'un elini omzunda hissetti. En küçükleri parlayan gözlerle ona bakıyordu. Ablasını yitirmemişti işte, o buradaydı.
"İyiyim, hala canım yanıyor ama idare ediyorum işte."

O ana kadar hiç konuşmayan Jin yatağın ucuna oturdu.
"İlacın yaralarına etki edip etmediğine bakmam lazım, çıkın dışarı."
Her biri geçmiş olsun dilekleriyle odadan çıkarken, Namjoon kapının eşiğinde öylece duruyordu. Başı öne eğikti, ses çıkarmıyordu.

"Jin, bize beş dakika izin verir misin?" Yaralı olan söylediğinde Jin başını kaldırıp önce ona, sonra da Namjoon'a bakmıştı. Kısa bir süre sonra onayladı.
"Fazla uzun sürmesin."

Jin'in odadan çıkıp kapıyı örtmesiyle birlikte Namjoon utana sıkıla ona doğru yürüdü.
Jangmi ise gözlerini irice açmış ona bakıyordu.
"Kendini suçlamaya son ver. Senin bir su-"
Sözleri ona sıkıca sarılan Namjoon ile yarıda kalırken Jangmi ne yapacağını bilemez bir halde sabit kaldı.
"Özür dilerim."

Hemen ardından kollarını yavaşça doladı Namjoon'un yapılı vücuduna. Gencin başı kızın omzundaydı ve Jangmi istemeden de olsa, tek elini onun saçlarına kaydırmıştı bile.
"Geçti." Diyebildi sadece. "Bak, ben iyiyim artık."

Uzun sarılışını bitiren genç adam geri çekilip kızın yüzüne baktı.
"Daha iyi bir lider olacağım."
"Sen zaten en iyisisin." Jangmi bu sözcüklerin ağzından çıktığına inanamıyordu, Namjoon da şaşırmıştı. Tek kaşını kaldırıp kıza bakmayı sürdürürken Jangmi kızaran yüzünü geri çekip bakışlarını kaçırdı.
"Ya-yaralarım acıyor. Jin'i çağırır mısın?"

Kekelemiş miydi o?

~

"Napıyorsun burada?"
Min Yoongi'nin sesiyle irkildi Serie. Ama arkasını dönmemişti. Cevap da vermedi. Teraslarından görünen gökyüzünü, ve beton yığını binaları izlemeye devam etti. Bir yandan da dinmek bilmeyen gözyaşlarını sonlandırmaya çalışıyordu.

"Ağlıyorsun."
"Kapat çeneni ve defol."
Yoongi umursamayıp onun yanına geldiğinde kız sırtını dönmüştü ona. Bu şekilde görülemezdi.
"Her insan ağlar, ağlamak zayıflık değildir."
"Hayır öyledir." Serie sert bir sesle söyledi hemen ardından da gözlerini silip devam etti. "Hem sen ne geziyorsun ayakta, gidip dinlensene!"
"Ha sen benim içinde üzüldün?" Dalgaya vurmaya çalıştı. "Suçlu hissettin vuruldum diye. Endişe ediyorsun seeeen."
"Saçma konuşuyorsun Yoongi."

Genç adam aniden inleyince Serie hızla döndü ona. Yoongi bacağını tutmuş inlemeye devam ediyordu.

"Ne oldu birden?" Sesi ondan bağımsız endişeli çıktığında, Yoongi doğruldu ve kıza baktı. Biraz şaşırmıştı.
"Benim için gerçekten endişeleniyorsun."
Serie öfkeyle onu ittirdiğinde genç adam güldü. Kızsa sinirleri bozuk bir şekilde dikiliyordu.
"Tamam, hadi beni odama götür, bugün yeterince yoruldum. Eve döndüğüne göre, ve tabii, Jangmi de uyandığına göre, rahat bir uyku çekebilirim."

Serie bakışlarını onun yuzune çıkardığında genç adam beklentiyle ona bakıyordu.
"Baş belası." Serie adamın kolunun altına girip yürümesine destek verirken söyledi Yoongi ise başını öne eğip güldü.
"Ben de Min Yoongi."

Öte yanda diğerleri salonda oturmuş bir şeylerle ilgileniyordu.
Myung Hae ile Jimin telefonlarından birlikte oyun oynuyor, Taehyung abur cubur yiyerek araştırma yapıyordu. Hoseok ve Namjoon ise odanın bir köşesinde oturmuş, plan yapıyordu.

"Jungkook nerede?" Jangmi'nin odasından çıkan Jin sorduğunda Jimin küçük olanın talim yaptığını söylemişti.
"Bir baksak iyi olacak." Myung Hae Jimin'e söyledi. Bunun üzerine ikili aşağı inmek üzere ayağa kalkmıştı.

"Jungkook bugünlerde çok durgun." Myung Hae mırıldanırken Jimin sıkıntılı bir nefes verdi.
O da öyle düşünüyordu fakat ağzından çıkan sözler, oldukça farklı oldu.
"Sanane ki, şimdi de Jungkook'a mı taktın?"

Geçmeleri gereken uzun koridorun başında söylemişti Jimin bu sözleri. Karşılığında Myung Hae'nin cilveli bir kaç sözcük söylemesini beklemişti fakat yaşananlar onu şaşırttı.
Genç kız var gücüyle onu duvara yaslayıp gencin boynunu kolu ve duvar arasında sıkıştırdı.

"Derdin ne senin?"
"Derdim mi ne?" Jimin de öfkelenmişti şimdi. Myung Hae'yi sertçe omuzlarından itip karşı duvara çarptı. Ardından, kızın ellerini duvara sabitledi. Myung Hae şaşırmıştı. Elleri büyük bir baskıyla tutuluyordu. Canının yandığını hissetti, öyle bir canı yanıyordu ki, hızlanan kalbini duymadı bile.
Jimin ise burnunda soluyordu.
"Derdim ne öyle mi?"

Sahiden derdi neydi?
Jimin durup düşündü fakat bir cevap bulamamıştı. Gözlerini kaçırıp derin bir nefes verdiğinde Myung Hae ile haddinden fazla yakın olduklarını fark etmişti.
Kızın alaycı kıkırtısını duydu aniden. Fakat bu içten değildi.
Kız sert bir ifadeyle ona bakarken, dolgun dudakları aralandı.
Ve tahrik edici bir tonda konuştu.

"Seni tanımasam..."
Eğilip daha da yakınlaşmalarını sağladı. "Beni kıskandığını düşünürdüm Park Jimin."

"Siz ne yapıyorsunuz öyle?" Jungkook'un aniden duyulan sesiyle Myung Hae afallayan genci üzerinden ittirip küçüğe döndü.
"Sana bakmaya geliyorduk küçük kardeşim."

Bilinçli olarak kardeşim lafını bastırmıştı.
Nedenini kendi de bilmiyordu.
Hiç bir şey olmamış gibi hoplaya zıplaya Jungkook'un yanına yürüyüp koluna girdi.
"Her şey yolunda mı miniğim?"
"Minik mi?" Jungkook şaşkınca ona döndüğünde, aralarındaki boy ve kalıp farkına gülmeden edememişti.
Uzanıp, kızın saçlarını karıştırdı.
"Burada minik sen oluyorsun bence noona."

Ve neye uğradığını şaşıran Park Jimin'i orada bırakarak kol kola uzaklaştılar.

~

Jangmi'nin uyanmasının üzerine güneş üç kez doğup batmıştı. Bu sefer her biri evdeydi.
Jangmi ile Yoongi tamamen iyileşene kadar görevlere çıkmamaya devam edeceklerdi. Hatta Serie bile evdeydi. Sabit duramayıp, sabahtan akşama kadar volta atıp dursa da, evdeydi işte.
"Başımı döndürdün be kadın."
Seokjin sızlanırken Serie durup ona baktı. Kafasına yatmayan bir şeyler vardı. Gördüğü görüntüler...

"Yoongi bana lazımsın."
Genç kız aniden konuşunca koltukta uzanan genç adam ona döndü.
"Bu bir itiraf mı?"
"Tanrım sabır ver." Kız gözlerini devirdi ve Taehyung'a döndü. "Şu portala bir gir bakayım sen."
"Neye?"
"Yahu bu Yoongi'nin aldığı çip yok mu, onu diyorum işte."

Genç kız sinirlenmeye başlıyordu. Kendi kendine sabır dilenirken odadakiler ona merakla bakmaya başlamıştı bile.

"Buradan her şeyi bulabilirsin değil mi?"
"Ne istediğine göre."
"Askeri araçlar ve zehirli gaz." Serie mırıldandı. Ardından Yoongi ile göz göze geldi.
"Düşündüğüm şeyden bahsediyor olma olasılığın?"
"Sen de gördün değil mi?"
"Rie bu imkansız."

Kız bir an için bütün düşüncelerini yitirdi. O adını mı kısaltmıştı?
Fakat umursamadı. Tam ağzını açacaktı ki, Namjoon sesini duyurmak amaçlı yükseltti.
"Neler döndüğünü söyleyecek mısınız artık?!"

"Serie Lee Hyunwon'un yaşadığını düşünüyor."
"Düşünmüyorum, eminim. Beni kurtarmaya geldiğin gün onu gördüm!"
"O binadan sağ çıkmış olamaz." Jin söyledi. O binayı bizzat patlatmıştı. Lee Hyunwon'un yaşıyor olmasına imkan yoktu.

UNDERCOVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin