PS10

87 6 0
                                    

Yaptığımız seçimler, hayatımızı belirlerdi. Mutlu ya da üzgün olacağımızı, iyi ya da kötü olacağımızı, yaptığımız seçimler belirlerdi. O yüzden bir seçim yaparken birkaç kez düşünmemiz gerekliydi. Gün içinde yaptığımız küçük seçimler bile bazen hayatımıza mal olabilirdi. 

Şimdi yapacağım seçim beni üzebilirdi. Ama şöyle bir durum vardı ki, bencil olmamalıydım. Kendim üzüleceğim diye başkalarını iki kat fazla üzmemeliydim. 

Şimdi iletişim çok rahattı ve skandal olaylar, gazetelerde, haberlerde, dergilerde yayımlanıyordu. Eğer burada Atlas'ı reddedersem bütün Türkiye'ye rezil olabilirdi. Bunu ailesi, akrabaları, arkadaşları duyacaktı ve her aklına geldiğinde üzülecekti. 

Bir yandan da onunla çıkarsam, umut vermiş olacaktım. Aşık olmadığım halde, ben onu seviyorum sanacaktı ve daha fazla bağlanacaktı. Ayrılık vakti geldiğinde ise çok fazla üzülecekti.

İki seçeneği de kafamdaki teraziye koyup düşünürken çevremdekiler 'evet' diye tezahürat ediyordu.Onun için hangisinin ağır geleceğini düşündükten sonra ''Evet.'' diyerek kafamı salladım. İkinci şık onu daha az üzer diye düşünüyordum. 

''Sahneye gelir misin?'' diye sorduğunda zorlanarak sahneye çıktım. Beynim hiçbir şeyi idrak edemiyor. Ayaklarım, sadece ilerliyordu. Atlas ise umutlu gözlerle gözlerime bakıyordu. Deniz gözleri, küçük bir çocuk kadar masum ve mutlu bakıyordu.

O an dünyanın durmasını ve okula yeniden başlamayı diledim. Ne yaptığımı bilmiyordum ama Atlas'a umut vermiştim yoksa bu cesareti bulamazdı. 

Sahneye ulaştığımda Atlas, bana sımsıkı sarıldı. Kimsenin sarılmadığı gibi. Sanki az sonra ölecekmişim, bu beni son görüşüymüş gibi sarıldı. Hissederek, mutlulukla, umutla sarıldı. Oysa ben ona sahneden indiğimizde 'sen rezil olma diye' ile başlayan bir cümle kuracaktım. Şimdi umutla bakan o gözlere, sarılırken hissettiren o kalbe bunu nasıl söyleyebilirdim? Nasıl onu çaresiz bırakabilirdim?

O, bana sevgisini vermişti. Ben ise ona hiçbir şey yapmamıştım. Boş yere umut vermek haricinde.

Kendimi ağlamamak için zor tuttuğumda elimi tuttu. Sahneden el ele ayrıldık. O bugünden sonra hep el ele kalacağımızı sanıyordu belki, fakat ben biraz sonra ona tüm acı gerçekleri söyleyecektim. Sessiz bir yerde her şeyi konuşmak için ''Daha sakin bir yere gidelim mi?'' diye sordum. ''Seni çok güzel bir yere götüreceğim.'' dedi.

Arabaya bindiğimizde yerinde duramıyordu. Ya, elleriyle ritim tutuyordu, ya da gülümseyerek bana bakıyordu. Gülümsemesine karşılık veriyordum ama aşkına değil, heyecanına değil, sevincine değil. 

Araba durduğunda sahile geldiğimizi gördüm. Biraz ilerledikten sonra, denizi karşımıza alacağımız bir banka oturduk. ''Atlas,'' diye başladığım sırada o da ''Duru,'' dedi. Ardından ''Lütfen, ilk ben başlayayım. Şuan cesaretim var. Sonra söyleyemiyorum.'' dediğinde itiraz etmek için ağzımı açtım fakat yapamadım. Bunu yapmak, bir kediyi, bir çocuğu yaralamam kadar imkansızdı. Öyle bir bakıyordu ki, öyle bir özel hissettiriyordu ki, neredeyse diğer kızlardan farksız olacağımı düşünecektim. Ben onun baktığı gibi özel bir kız değildim. Herkes gibiydim, sabah okuluna gider, akşam eve gelirdim. Ama o sanki bulunmaz hint kumaşıymışım, değerli bir hazineymişim gibi bakıyordu. ''Tamam.'' dedim, bu yüzden. 

''Seni gördüğüm gün, dünyam durdu. Ben normalde 'ilk görüşte aşk yoktur' diyen birisiydim. Fakat seni o gün gördüğümde bana bir şeyler oldu. Aynı filmlerdeki gibi yavaş çekimde bana yürüyordun sanki. İçimden dedim ki 'bu kız benim olmalı.' Sonra tüm sosyal medyalardan seni aradım. Fotoğraflarını kaydettim ve tüm gece seni düşündüm. Sonra kıskandım, kendi kuzenimden bile kıskandım, seni. Bir tek bana ait ol istedim. Seninle tanıştıktan sonra hayatım değişti. Ne zaman film izlesem, yanımda senin olacağını düşünüyorum. Senin ne tepki verebileceğini merak ediyorum. Sen yanımdaymışsın gibi davranıyorum. Okula girerken heyecan sarıyor artık içimi. Yüzlerce öğrenci içinden, hep seni arıyor gözlerim. Buradan geçmiş olduğun aklıma gelince mutlu oluyorum. Normalde, doğa, manzara resimleri çizerdim. Bir bakıyorum seni çizerken buluyorum kendimi. Ne zaman bir yıldız kaysa seni diliyorum.''

Cümlesi bittiğinde bana sarıldı. Kollarımı ona doladığımda deniz sakin ve huzurluydu. İçimde fırtınalar koparken, dünyada her şey normaldi.

''Geç oldu, eve gideyim.'' dediğimde ''bana bir şey söyleyecektin?'' diye sordu. Omuz silktikten sonra ''unuttum.''diye yalan söyledim. ''Tamam.'' dedikten sonra birlikte arabaya yöneldik. 

******

Çantamda anahtarı ararken bağırış sesi duymamla kalakaldım. Annemin çığlıkları neredeyse mahalleyi inletiyordu. Küçük çantamdan, nihayet anahtarı bulup çıkardığımda gördüğüm manzara bugün olanlardan çok daha kötüydü. 

Babam, elini havaya kaldırmış anneme tokat atmak için hazırlanıyordu. Öyle şiddetli kavga ediyorlardı ki eve geldiğimi görmemişlerdi bile. Sözde ev diyorum ama evlik bir hali kalmamıştı. Bir gitmiştim, evdeki cam, çerçeve her şey kırılmıştı. Evin altı üstüne gelmişti. ''Duru'ya anlatma.'' diye yalvardı, annem. Babam öfkelenip tokadı yapıştırdı. Korkarak birkaç adım geri gittiğimde ağzımdan acı bir çığlık koptu.

Bu sefer acıyı seçmiştim. 


Popülerlik Savaşı 1: Fısıltı Gibi ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin