Basit insanlar sizin başınıza zor işler açabilirdi. Bu durumla karşılaşırsanız sakin olun ve arkanıza yaslanın. Kurduğu tuzağa öfkeyle cevap vermeyin. Bu oyunu kuran aslında'basit' diye nitelendirilen insan değil. Sizsiniz. Tuzağı o değil, sizin gözyaşlarınız kuruyor. Siz olaya tepki verdikçe acınızdan beslenip büyüyor.
Derya kin dolu gözlerle bana bakıyordu.Acı çektiğimi, dışlandığımı bilmek ona güç veriyordu. ''Dilara'yı İzmir'den buraya getiren benim. Gördün mü? Arkadaşların seni nasıl sattı. Benimle uğraşmaman gerektiğini anlamışsındır.'' Gözlerindeki ışık zafer kazandığını gösteriyordu. Bileğini ellerimin arasına sardım. ''Benim için kurduğun tuzakta asıl kurban sensin. Baksana Dilara'ya, Çağan'ı yiyecekmiş gibi bakıyor. Çağan'ı bana kaptırmamak için Dilara'nın üzerine salıyorsun. Bana mantıklı gelmiyor.''
Sözlerim beyninde fırtınalar estirdi. Donuk mavi gözlerimiz birleşirken elimi geri çekip yürüdüm. Bedenim yorgundu, yürüyecek halim yoktu ama yürüyordum.
Zaten hayat böyle değil miydi? Dayanacak gücün kalmıyorken bile dayanıyordun. Sabrın tükenmişse bile bekliyordun. Dertler ne kadar üstüne gelirse gelsin yaşamaya devam ediyordun. Yapacak bir şey yoktu. Bir süre fırtınanın dinmesini bekleyecektin. Sonra ise kaldığın yerden devam edecektin.
Halim harap eve yürüdüm. Taksiye verecek param yoktu. Aslında yürümek son istediğim şeydi fakat başka çarem yoktu. Beş kuruşsuz ortada dolanıyordum. Korkuyordum, üzgündüm, kırgındım ama gözyaşlarım akmıyordu.
Yalpalayarak eve ulaştığımda kendimi uyumak için zorladım. Düşünceler boğacakmış gibi geliyordu. Bırakın uyumayı, gözlerimi bile kapatamıyordum. Kapı zili çalınca uyuma planımda yerle bir oldu.
Açıklama: Yukarıdaki şarkıyı dinleyerek okuyabilirsiniz.
Yavaş adımlarla kapıya yürüdüm. Kapıyı açtığım anda babamın suratını görünce gülümseyecektim ki gözlerindeki kızarıklığı görünce kalakaldım. ''Kızım.'' dedi, teselli verir gibi. ''Baba niye ağladın?'' sesim cılız çıkmıştı. İçimde nedensiz yere bir burukluk vardı. Tam kalbimin olduğu yere kara bulutlar çökmüştü.
Saçımı okşadı. ''Kızım, annen...'' devamını getirecek gücü bulamayınca sustu. Kalbimin ritmi hızlanırken görüş açım bulanıklaştı. Ellerim titremeye başladı. ''Baba, ne oldu?'' gözyaşlarım damla damla yüzümden inerken babam yutkundu. Omzuna defalarca vurdum. ''Söyle!'' Gözünde akan bir damla yaş ile ''Öldü.'' dedi. İşte o dört harf beni koskocaman bir enkazın altına sürükledi. Koskoca bir gün üstüme yıkıldı. Hayatım ellerimin elinden kaydı gitti. Çocukluğum silindi. Gözyaşlarım durdu. Rüyada olup olmadığımı anlamak için kafamı duvara vurdum. Canımın acıdığını hissedince bir kez daha vurdum. Acıyamazdı. Rüyaları hissetmezdim. ''Hayır!'' diye bağırdıktan sonra ''Anne.'' diye fısıldadım.
Babam kollarını bana doladı. Saçlarımı okşadı. ''Baba, annem beni bırakmaz.'' Dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. ''Anneler kızlarını korur. Biz annemle düğünümü konuşuyorduk. Gelecek planı yapıyorduk.'' Babamı ittirdim. ''Gidemez.'' Babam başını yere eğdi. ''Gidemez diyorum! Şaka yapmayı bırak!'' Gözyaşlarımı sildim ''Hadi, annemin yanına gidelim.'' Babamı ittirip kapıyı açmaya çalıştım. ''Annem markete falan gitmiştir. Evde hiç un yok diye söylenip duruyordu.'' Babam kapıyı açmama izin vermedi. ''Baba, annem böyle yaptığını görmesin üzülür. Sen de onu çok üzdün bu ara. Ben de yanında olamadım gidip özür dileyelim.'' Kapıyı açtım. ''Hava da soğumuş üşür dışarıda. Gidip ceket alayım.'' Yukarıya çıkmak için yürüyordum ki babam kolumu tuttu. ''Annen öldü.'' Dişlerimi sıktım. ''Ölmedi! Bırak artık şaka yapmayı! Bırak beni, anneme ceket alacağım'' Kendime gelmem için yanağıma tokat attığında ağlamaya başladım. ''Baba, annem ölemez.'' Donuk bakışları beni buldu. ''Otopsi yapılacak.'' Hıçkırıklarımın ardı arkası kesilmiyordu. ''Yanına götür, ne olur?'' Yutkundum. ''Son kez göreyim.'' bunu söylemek çok canımı acıtmıştı. Bedenim yanıyor, kavruluyordu. Nefes alacak gücüm bile yoktu. Kafasını salladıktan sonra arabaya yürüdü.
Anneler ölmezdi. Ölemezdi. Biz geleceğimizi planlıyorduk. O şimdiden düğünümde ne giyeceğini söylüyordu. Öylece gidemezdi. Belki de bana şaka yapıyordu. O beni öpmeye çalıştığında ben hep kaçardım. Artık kaçmayayım diye, değeri bilinsin diye yapıyordur. Hıçkırıklarım arttı. Ben onun değerini hiç bilememiştim. O beni düşündüğünden bana kızıyordu. Ben nankörlük edip sözlerine kulak bile asmıyordum. Sabah ilk gördüğüm yüz onun yüzü oluyordu. Şimdi nasıl sabaha uyanacaktım?
Hastaneye geldiğimizde ölmek istedim. Bu geniş koridor beni boğuyordu. Dayanamıyordum artık. Birisi gelse, silahı kalbime dayasa, beni öldürse öldüren kişiye teşekkür edecektim. Canım o kadar yanıyordu ki tek istediğim şey ruhumun bedenimi terk etmesiydi. Yanımıza yaklaşan hemşire acır gözlerle bana baktı. ''Buyurun, bu taraftan.'' Ayaklarımı yürümesi için zorladım ve buz gibi odaya girdim. Hemşire metal bir yatağı çekti. Beyaz örtüyü kaldırdığında annemin yüzünü gördüm. Yanına koşup sarıldım. Buz gibi teni, sıcak tenime değdiğinde bağıra bağıra ağlamaya başladım. ''Anne..'' Saçlarını okşadım. ''Hep ben uyurdum, sen beni uyandırırdın. Hadi şimdi uyanma sırası sende.'' Ağlamam şiddetlenirken yanımda gözleri dolmuş bana bakan hemşireye kızdım. ''Annem üşüyor, bu çarşaf çok ince.'' Hemşire başını eğdi. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu belliydi. ''Bu yatak çok sert, uyanınca belim ağrıyor diye söylenir.'' Gözümden akan bir damla yaş annemin yanağından aşağı süzüldü. ''Anne ne olur uyan artık. Çok korkuyorum. Babam öldüğünü söylüyor. O gün evden kaçtığımda seni çok üzdüm. Bir daha yapmam, söz veriyorum.'' Elini tuttum. ''Bir tek sen dayanabilirsin bana anne. Sen olmazsan beni kim korur? Bana nasıl davranırlar?'' Başının arkasına koydum kolunu. ''Evde uyu. Burası soğuk, sert.'' Kaldırmaya çalıştığım sırada hemşire belimden tuttu. ''Anne!'' İki tane üniformalı adam kolumdan çekiştirdiği sırada tekmeler savurdum. ''Anne bak, canımı yakıyorlar. Sen buna dayanamazsın. Hadi uyan!''
Annem yok artık.Beni düşünen kalbi yok.Bitti. Umutsuz olmak istemiyorum.
Umutsuzluğun bir çıkar yol olmadığını biliyorum. Annem yok artık,yeryüzü çok gördü onu, Kalabalığın arasında kuş gibi çırpınan varlığını çok gördü. Dalgın yüreğini çok gördü Bizim için çarpan,kaygılarla dolu yüreğini. Annem yok artık.Bu kesin.Gelinecek bir yere gitmedi. İşte geldim çocuklar demeyecek Nasılsın yavrum demeyecek Sobanın yanında oturup uzatmayacak yorgun ayaklarını, Sabah kahvaltılarının masası olmayacak artık, Yine gel demeyecek, Çıkarken ben kapıdan, çıkıp karanlığa karışırkenYeni bir dönemi başladı ömrümün, Annemin olmadığı dönemi, Onu yüreğimin üstüne nasıl bastırmak İstediğimi bilemeyecek artık.Gençlik dönemleri bir şey anlatmıyor bana, Aklımda hep son dönemlerinin annemi Hayatım sürüp gidecek,annem olmadan, Çocuklarım olduğunda onlara annemi anlatabileceğim sadece. Fotoğraflarına bakacaklar, Ufarak,biraz mahsunca bir kadın. Küçücük tozlu pabuçlarıyla merdivenleri tırmanıp kapımı açıp girmeyecek.Yüreği dopdolu,trafikten insanlardan şaşkın, Kocasına sığınan biraz bütün fotoğraflarında.Hayatım rüzgar gibi akıp geçiyor, uğultulu bir rüzgar gibi akıp geçiyor hayatım..
''Kim yaptı bunu anneme?'' Bir polis memuru yanımıza yaklaşırken ''kendisi.'' dedi. Gözyaşlarım ardı arkası kesilmeden akıyordu. ''Annem öyle bir şey yapmaz.'' Polis memuru başını eğdi. ''Malesef sağ elinde bulduğumuz bıçak intiharı doğruluyor.'' Kafamı 'hayır' anlamında iki yana salladım. ''Annem solak.'' Polis başını yukarı kaldırdı. ''Bunu söylemeniz çok iyi oldu.'' Ardından cebinden bir şey çıkardı. ''Duru Cenan siz misiniz?'' Başımı salladığımda bir poşet uzattı. Filmlerden bildiğim kadarıyla delil torbasıydı. ''Bu kağıdı baş ucunda bulduk. Size yazmış. Okuyabilecekseniz okuyun. Okuyamayacaksanız yazısı onun yazısı mı bakabilir misiniz?''
Titreyen ellerimle kağıdı elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Savaşı 1: Fısıltı Gibi Çığlıklar
Aksiİçindeki kocaman boşluk hissiyle yeni bir şehre taşındı, Duru. Bumerang gibi kendini tekrarlayan günlerden biraz olsun kurtulmak istiyordu. Öyle de oldu. Yeni şehir beraberinde gömülü sırları getirdi. Hayatın acımasız gerçekleriyle ilk kez karşılaşa...