Elimdeki yazı geçen her salise büyüyor gibiydi. Az sonra kalkacak ve her kelimesi teker teker beni boğmaya gelecekmiş gibiydi. Nefes almaya çalıştım. Havasız, boğucu bu sinema salonu git gide daralıyordu.
Işıklar nihayet açıldığında elimdeki yazıyı daha net seçebildim. 'Hoşçakal Duru. Gitmene sevindim.'
Nefes alış-verişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Tekrar korkuyordum.
*****
Çok geçmeden polis memurları sinema salonuna geldi. Tekrar şüphelendiğim insanları sordu. Yetersiz delil olduğunu söyledi. Almanya'ya taşınacağımı onlarla da paylaştım. Bana aynen şunları söylediler: 'Dosya kapanmadı. Eğer bunları yapanı öğrenmek istiyorsan burada kalmalısın.'
Çok derin bir kuyudaydım. Önümde ise iki seçenek vardı. Ya, ipe tutunup kendimi zorlukla yukarı çekecek, beni bu kuyuya atanı bulacaktım. Ya da benim için açılan kapıdan kendimi içeri çekecek, yeni bir hayata başlayacaktım.
Tuttuğum nefesimi sesli bir şekilde dışarı verirken, Anneannemin suratının asıldığını fark ettim. ''İstersen uçağı bugüne aldırabilirim.'' Teklifini reddedecekken Mavi benim yerime ''Zaten yarın gidecek. Bir günü doyasıya bizimle vakit geçirsin.'' dedi. Anneannem anlayışla başını sallarken Eliz elimden tutup arabaya yönlendirdi. ''Bugün herkes bizde kalsa, beraber son kez güzel vakit geçirsek?'' Diğerlerinden onaylar mırıltılar gelirken anneannem ''Güvenli değil.'' dedi. Hep birlikte kalmak güzel olabilirdi. Benim de onların da buna ihtiyacı vardı. Onları çok fazla özleyecektim çünkü ilk defa gerçek dostlarım olmuştu. ''Biz nöbet tutarız.'' Can'ın ortaya koyduğu fikri anneannem bir süre düşündü. Biraz da olsa ikna olmuş gibiydi. ''Peki, o zaman.'' Eliz, Can'ın saçlarını okşadı. ''Kedi olalı bir fare tuttun.''
''Evin adresini bana gönderin. Yarın sabah almaya geleceğim.'' Kafamı 'tamam' anlamında öne arkaya salladığımda ''Ben gideyim o zaman.'' dedi. Kısa bir vedalaşmanın ardından arabasına doğru yürüdü.
Ne yapacağımız konusunda çıkmaza sürüklendiğimiz sırada Eliz'den ''Burada film izlenmeyeceğini anladık. Bize gidip izleyelim mi?'' sorusu geldi. Bu fikrin onaylanmasıyla gruplar halinde arabalara dağılıp Eliz'in evine yola çıktık.
Çağan ve Atlas ile birlikte bindiğim arabada sessizlik hakimdi. Çağan, gözlerini yoldan ayırmıyor, Atlas ise kafasını cama yaslamış öylece etrafı süzüyordu. Sessizliği bozmak için bir girişimde bulunmadım. Yol boyunca konuştuğum tek şey iç sesim oldu. En yakın arkadaştı aslında iç ses. Herkes bırakıp gitse de o hep kalıyordu.
Araba çok büyük sayılmayan ama almak için maddi güç gereken bir villanın önünde durduğunda Çağan'dan ''Siz inin, ben arabayı park edeyim.'' sesi duyuldu. Arabada hızlı bir hamleyle inerken etrafı inceledim. Bolca bitki türü ve böcek vardı. Evin etrafında rengarenk boyanmış taştan bir yol vardı. Eliz'in ''Haydi, içeri geçelim.'' demesiyle adımlarımı hızlandırıp evin içine yürüdüm.
Eve girdiğim an burnumu lavanta kokusu doldurdu. Evin dışına nazaran evin içi şaşalıydı. Kocaman avizeler, altın rengi gösterişli koltuklar vardı. Eve giriş kapısı salona açılıyordu. Sağ köşede ise yukarıya doğru uzanan bir merdiven vardı. Diğerlerinin koltuğa oturduğunu gördüğümde üçlü koltuğum köşesine kuruldum. Eliz televizyonun altındaki raflardan birini açtı ve çıkardığı cdyi televizyona yerleştirdi. Herkesin geldiğinden emin olmak için etrafı yokladığında ise televizyonu çalıştırdı.
Daha beş dakika bile geçmeden 'çok sıkıldık' başlığı altında homurdanmalar duyulunca filmi kapatmak zorunda kaldık. ''Kızlara erkekler sessiz sinema oynayalım.'' diyerek fikrimi ortaya attım. En azından sıkılmazdık. Ortaya attığım fikir herkes tarafından kabul edilince gruplar oluşturduk. İlk anlatan kişi Eliz oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Popülerlik Savaşı 1: Fısıltı Gibi Çığlıklar
Acciónİçindeki kocaman boşluk hissiyle yeni bir şehre taşındı, Duru. Bumerang gibi kendini tekrarlayan günlerden biraz olsun kurtulmak istiyordu. Öyle de oldu. Yeni şehir beraberinde gömülü sırları getirdi. Hayatın acımasız gerçekleriyle ilk kez karşılaşa...