6

7K 390 120
                                    

Genç kız hızla girdi hastaneye. "Anne? Anne!" Akabinde Ayşe hemşireyi gördü. Yanına yaklaştı. "Ayşe hemşire annem nerede?" diye sual etti. Gözleri dolmuş bir çeşme gibiydi lakin akmıyor, akmayı bekliyordu. "Annen babanın yanında Hilal. Dehlizin sonunda sağda kalan odadadır kendisi." diyen kadını arkasında bırakıp hızlı hatta koşar adımlarla ilerledi dehlizin sonuna doğru. Mamafih hızla girdi sağdaki odaya.

Albay Cevdet bişuurdu ya da uyuyordu. Azize onun yarasını muayene ediyordu. Yıldız babasının elini tutmuş sandalyede otururken ağlıyordu. Hasibe ana ise dualar ediyordu. Hilal'in gelişine binaen herkesin gözleri kapıya çevrilmişti. Hilal ise tek bir kişiye bakıyordu, babasına.

"Hoş gelmişsin kızım..." diyerek kollarını açtı babaannesi Hilal'e. Genç kız uzun zamandır görmemenin hasreti ile birlikte sıkıca sarıldı babaannesine. Çekti kokusunu içine. Öpücüklere boğdu onu. Ardından yavaşça çekti kendini geriye. Annesine döndü. Ayağa kalkıp yanına adımladı. "Vaziyeti nasıl anne?" dediğinde Azize cevapladı kızını. "Şimdilik bilemiyoruz anneciğim, geldiğinden beri açmadı gözlerini. Halbuki bir açsa... ama şimdilik bilmiyoruz dediğim gibi. Bekliyoruz." dediğinde Hilal Yıldız'ın yanına ilerledi ve ablasına sarıldı.

"Nasılsın konak hanımı?" diye soran ablasından hızla ayrıldı. "Abla ne dersin sen? Ne konak hanımı? Başlatma hanıma da konağa da!" "Destur! Daha konuşalı iki kelam olmadı şu halinize bakın hele. Babanıza hürmet edin bari! Şimdi bir Yunan da olsa o sizin babanız." diyen babaanneleri ile sustu iki kız. Sükunet hüküm sürdü odada. Azize çıkmadan evvel Hilal'e seslendi. "Kızım, hadi gel giyin sen de. Vazife beklemez." dediğinde Hilal çıktı odadan ve üzerini değiştirmek üzere gitti.

Ne kadar itiraf etmek istemese de aklı babasındaydı. Bir an önce hayırlısı ile açmasını istiyordu gözlerini. Onun gözlerine bakınca hatırlıyordu sanki Halit İkbal'in yükünü omuzlarında bir başına taşımadığını. Bilmiyordu nereden öğrenmişti babası lakin biliyordu. Albay, Yunan ordusu tarafından bulunduğu an idam edilecek olan Halit İkbal'in kim olduğunu biliyordu. Yutkundu genç kız ve başında ki yeşil örtüyü çıkartıp yerine hastanede taktığı beyaz örtüsünü geçirdi. Son bir kez üzerine çeki düzen verip odadan çıktı. Ve hastalarla teker teker ilgilenmeye başladı.

*

"Theron!" diye seslendi askere. Asker koşarak yanına geldi genç adamın. "Buyurun teğmenim!" dediğinde Leon hemen sordu. "Albay Cevdet nerede?" dediğinde asker hemen malumat verdi. "Kendisi hastanede teğmenim. Dün Nazilli'den çekilirken yaralanmış." diyen askere kaşlarını çatarak baktı genç adam. Vaziyeti tahlil etmeye çabalıyordu. Zihninde yankılanan bir kaç kelime mevcuttu.

Albay.

Hastane.

Hilal.

Yutkundu sertçe. Elleri yakasına gitti ve biraz çekiştirdi. "Efcharistíes (Teşekkürler)" diyerek çekildi askerin yanından. "Teğmenim!" diye seslendi ona tekrar Theron. Leon tek kaşını kaldırdı. "Söyle." dediğinde Theron konuştu. "Atina'dan arkadaşlarınız Bayan Helena ve Bay Santos teşrif edeceklermiş yakında. General Vasili size söylemem gerektiğini beyan etti." dediğine Leon dalgınlıkla başını salladı. Zira şu vakitte Helena ve Santos'u düşünmüyordu. Zihni kalabalıktı.

Albay.

Hastane.

Hilal.

Hastane.

Yara.

Hilal.

Baba.

Hastane.

Hilal.

Hilal.

Hilal.

Çenesini sıvazladı genç adam. Akabinde odasına bile uğramaya tenezzül etmeden dışarı çıktı ve hastanenin yolunu tuttu. Şu an tüm meselesi Hilal'di.

AĞRÂZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin