13

8.2K 364 103
                                    

Gecenin efsunu sabaha karışmış, güneşli bir İzmir günü aymıştı. Bir kış gününde sabah güneşinin bu denli parıltılı olması gülümsetmişti Leon'u. Kış kendisi, güneş de Hilal idi onun için. Genç kız her günün sabahında ruhunda doğuyordu genç adamın. Lakin bu sabah, diğerler sabahlardan kat be kat daha farklıydı. Zira Leon'un yanında yatan genç kı- kadının yorganla çevrelenmiş çıplak teni her şeyi ortaya döküyordu.

Saçları yastık üzerinde dağılmıştı. Yorgunluktan dudakları aralıklı uyuyordu. Boğazından kendini belli eden kırmızı izleri görünce Leon aklına dün gecenin tekrar gelmesine razı oldu. Ağrazı bir bütün olmuş, "Hilal!" diyerek akıyordu bedeninde. Ve şükrediyordu. Şükretmenin önemini fark ettiği bu zamanda Hilal için binlerce kez şükrediyordu.

Doymuş muydu ona? Hayır. Lakin bu his tadın damağında kalması gibiydi. Tada ulaşmak için damağında dilini gezdiren insanlar misali anılarını canlandırıyordu beyninde defalarca. Hilal çok güzel bir kadındı. Çok güzel, çok akıllı, çok özel ve çok aşık. Leon görmüştü gözlerinde kendisininki gibi bir yansıma olduğunu dün gece. Yaklaştı kıza yatakta ve yastık üzerinde dağılmış saçlarını sevdi.

Bembeyaz bir teni vardı. Saçları güneş gibiydi, gözleri deniz. Bir yaz günü müydü bu kadın? Değildi. Leon aklına gelen dizlerle gülümsedi. Akabinde biraz daha yaklaştı Hilal'e ve önce alnına, sonra kapalı gözlerine, yanaklarına, çenesine en sonunda da açık kalan bal dudaklarına öpücük kondurdu. Hilal kıpraştırarak açtı gözlerini. Dilini dünden dolayı şişmiş dudaklarında dolaştırdı. Ardından yorganın üzerinde duran eliyle gözlerini ovaladı Hilal. Leon en yakınından izliyordu. Elini çekti genç kadın. Gözleri açıldı. Genç adam elleriyle saçlarını okşarken Hilal'in, aklına gelmiş olan dizeleri okudu.

"Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:

Taze tomurcukları sert rüzgarlarla örseler,

Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın..."

Hilal dün geceden kalma utancıyla gülümsedi. Gözlerine tam manasıyla bakamıyordu Leon'un. Hissettikleri hisler, yaşadığı anlar aklına geldikçe kızarıyor ve yerin dibine girme arzusunu göz ardı edemiyordu. Gece gerek sesli gerek sessiz fısıltılarını hatırladıkça kasıklarındaki ağrıyı daha derinden hissediyor lakin Leon'un sesleri aklına düşünce içinde tarifsiz fırtınalar kopuyordu.

"Günaydın, αγάπη μου (sevgilim)." Hilal yavaşça baktı gözlerine genç adamın. Mutluluğu gözlerinden okunuyordu adeta. Biçimli dudakları gülümsüyordu. Alt dudağında kendisinin farkında olmadan bıraktığı izi görünce yutkundu ve gözlerini hemen kaçırdı Leon'dan. "Günaydın..."

Leon utandığını fark ettiği zevcesini kollarının arasına çekti ve çıplak döşüne yasladı. Hilal'in dudakları Leon'un gövdesine sürterken, genç adam kadının saçlarının kokusunu ciğerlerinin ta en derinlerine çekiyordu. Hilal kapalı gözleri ve isteklerine yenik düşüp hafifçe bir öpücük bıraktı Leon'un bedenine. İçi titredi genç adamın. Tekrar ve tekrar arzuladı kollarındaki kadını. Lakin derin bir nefes alıp saçlarının kokusunu ciğerlerine çekince az da olsa sakinleşti. Bir elini genç kadının çenesine götürdü ve hafifçe yukarı kaldırarak kendisine bakmasını sağladı. Hilal'in kaçacak delik arayan gözlerine bütün dikkatiyle baktı. "Neden utanıyorsunuz küçük hanım? İnsan ait olduğu yerden utanır mı? Bak bana, ben senden utanıyor muyum?" dediğinde Hilal'in dudaklarında gördüğü hafif tebessüm ile gülümsedi Leon.

"Sen benim sevgilim, dostum, zevcem, sevdam, sığınağım oldun Hilal. Şimdi sen benim yüzüme bakmazsan böyle güzel güzel..." derken çenesindeki elini kadının göz altlarına çıkarıp sevdi bir süre. "Ben nereye sığınırım ha, söyle bana?" dediğinde Hilal yutkundu. "Elimde değil... ben-" "Sen benim zevcemsin Hilal. Ben sana aşığım. E, tabii sen de bana..." dediğinde Hilal gülümsemişti Leon'un bu munzurluğuyla.

AĞRÂZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin