"Leon..."
"Leon hadi kalk."
"Leon, kahvaltı hazır birazdan hastaneye gideceğim; benimle gelmek istiyordun hadi kalk!"
Hilal'in çağırışları, öpücükleri ve dokunuşlarına rağmen Leon bir türlü kalkmıyordu yataktan. Aslında uyanıktı da, Hilal'in kendisiyle bu denli ilgilenmesi hoşuna gidiyordu genç adamın. "İyi, kalkma sen. Ben de sokakta bana yarenlik edecek bir beyefendi bulur, onunla giderim hastaneye." dedikten sonra yakalanan zevcesinin koluna yapıştı Leon. "Yarenlik edecek nazik bir beyefendi demek... öyle mi Hilal hanım?"
Kadını yatağa çekti Leon. Ardından sardı sımsıkı kollarıyla. "Sana yarenlik etmeye teşebbüs eden beyefendinin gırtlağını böyle," derken daha da sıktı Hilal'in bedenini. "...sıkarım." dediğinde Hilal ikaz ediyordu adamı. "Leon, bırakır mısın? Nefes alamıyorum!" Hınzırca gülümsedi Leon. "Sygnómi(Afedersin) seni duyamıyorum." Hilal koluna vuruyordu Leon'un lakin nafileydi. Adam mengene gibi kavramıştı kadının bedenini. "Leon, ne olursun ya!"
"Bu gece için güzel bir söz koparabilirsem bırakırım. Söz." dediğinde Hilal gülümsedi. "Tamam, bırak artık beni." Leon genç kadının mavi gözlerine baktı kararlılık ve arzuyla. "Söz mü?" dediğinde Hilal gülümsedi. "Tamam dedim ya Leon. Tamam işte." Leon bıraktı Hilal'i. Evlerine taşındıklarının üzerinden üç hafta geçmişti. Konağa yakın bir yerdeydi bu yüzden çevre açısından bir sorunları bulunmuyordu. Eve de kolaylıkla sığıyorlardı yalnızca konağın lüksüne alışan Leon bazı hususlar konusunda tökezliyordu. Mesela tek tuvaletin olması gibi...
Üç haftadır her gün daha da aşık oluyor, her gece daha da bir oluyorlardı. Dertlerine ortaklık ediyor, aynı anda aynı şeylere şen kahkahalarla gülebiliyorlardı. Oldukça mutlulardı zira kendilerine ait bir çatılarının olması çok daha rahattı. Önceden bir hususta konuşacaklarında odalarına kapanırlarken şimdi bütün ev onlarındı. Özgürlerdi. Aşkları konusunda da, düşünceleri konusunda da.
Hilal yatak odasından çıkmış, sofraya oturmuştu bile. Bir süre sonra Leon da gelmiş sofradaki yerini almıştı. Hilal'in yaklaşık bir haftadır açık olan iştahı son zamanlarda en büyük eğlencesi olmuştu genç adamın. Anlamlandıramadığı şey ise bu kadar iştahlı bir şekilde yedikten sonra çok sık istifra etmesiydi. Aklına gelen bir kaç şey vardı elbette lakin emin olamıyordu ve bu yüzden içindeki heyecanı saklı tutma gayretindeydi.
"Maşallah Hilal hanım, bu sabah da iştahınız pek yerinde." diyen Leon'a gözlerini büyüterek baktı Hilal. "Bak, sen yemek yediğim zaman bana böyle kedi gibi bakıyorsun; sonra gözün kalıyor kesin o yüzden çıkarıyorum ben yediklerimi." dediğinde Leon güldü. "Çok iştahlısın, zeval gelmesin." dediğinde Hilal kaşlarını kaldırdı. "Ben iştahlı değilim, sen hiçbir şey yemiyorsun." dediğinde Leon gülümseyerek onayladı Hilal'i. Laf söylemeye de gelmiyordu küçük hanıma. Gülerek çayından bir yudum aldı Leon.
Bu aralar en çok tekrarladığı hareketti gülümsemek.
Hilal sayesinde.
*
"Hilal." annesinin seslenişiyle yarasına merhem sürdüğü hastaya geçmiş olsun diyerek annesinin yanına doğru gitti. "Buyur anne?" dediğinde Azize kızını sorgular gibi baktı. Ardından yaklaşıp fısıldadı. "Sen geciktin mi?" Hilal kaşlarını çattı. "Anlamadım." dediğinde Azize gülümsedi. "Muayyen günün yavrum, geçti mi?" Hilal utançla eğdi başını. "Hayır." dediğinde Azize kafasını Allah allah dermişcesine hayret eder şekilde salladı.
"Neden sordun anne? Nereden çıktı?" diye meraklandıklarını sordu Hilal. "Biraz kilo almışsın. Bir de çehren çok sağlıklı, ışıl ışıl geldi annecim. Ondan sordum. Gerçi, sen hep ışıl ışılsın. Işığın hiç sönmesin yavrum..." diyen annesine sarıldı genç kadın. Onun desteğini, sevgisini arkasında hissetmek tam anlamıyla bir güç kuvvetti onun için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AĞRÂZ
Fanfiction"Ne fark eder? Ha boynuma urgan geçmiş, ha parmağıma yüzük... ikisi de hayatımın ellerimden akıp gitmesine sebebiyet veriyor. Bu yolun bir çıkışı yok, teğmen. Her iki hususta da, ben zaten ölüyüm."