8. Bölüm

222 14 0
                                    

1.hafta sonra

Bizimkilerle anlaşmış ve bara gitmeye karar vermiştik şu anda onun için hazırlanıyorduk. Bu 1 hafta içinde pek bir şey olmamış, oldukça sakin geçmişti. Berkay... onunla aramızda hala pek bir şey yok. Ama, ne biliyim eskisi gibi değiliz sanki, samimiyiz. Ama öyle bi samimilik değil. Arkadaş gibi. En azından benim düşüncelerim öyle.. herneyse düşünmeye son verip dolapla ilişki yaşamaya devam ettim. Bir süre sonra hala bir şey bulamayınca alışverişe çıkmaya karar verdim. Eylül'ü aradığımda işi olduğunu söyledi. Afra'yı aradım ama o da kuzeninde olduğu için gelemiyordu. Yanaklarımı şişirdim ve oflayarak kendimi yatağa attım. Bir süre sonra aklıma Berkay geldi. Hemen onu aradım, "alo Berkay?", " "efendim Anka" dedi gülerken. Bende gülerek "senden bişey istiyebilir miyimm?" Dedim şirin olduğunu umduğum bi sesle. Yine gülerek "söyle bakalım" dediğinde "benimle akşam için alışverişe gelmek istermisin?" Dedim oda bi süre düşündükten sonra "bu bi çıkma teklifi mi? Evet kabul ediyorum" diyip kahkaha attığında göz devirdim ve geçiştirmek amacıyla "evet evet. Geliyomusun?" Dedim merakla, "tamam bakalım," dediğinde zaferle sırıttım. "Ne zaman?" Dediğinde. "Şimdi" dedim. "Geliyorum seni almaya" dediğinde, " gel beni al Berkay" dedim ve ikimizde kahkaha attık. Telefonu kapatıp dolaba baktım yine. Artık evlenmeliyiz diye düşündüm. Dolaptan beyaz bi kapri üzerine göbeğini hafifçe açıkta bırakan, lacivert bi t-shirt, ayakkabı olarakta lacivert vanslarımı giyip, Berkay'ı beklemeye başladım. Bir süre sonra siyah Range Rover'ıyla bi adet Berkay kapının önünde belirdi. Camı açıp "bakma güzelim, atla gezelim" diyip kahkaha attığında göz devirdim bi kez daha. Aklıma gelen fikirle sırıtarak Berkay'a baktım. Bana tuhaf bi bakış atarak ve meraklı bi şekilde "noldu?" Diye sorduğunda "yana geçsene" dediğimde "ne?" Dedi. "Yan koltuğa geçermisin Berkay'cım?" Diyince güldü ve yan koltuğa geçti. Bende sürücü koltuğuna geçip kemerimi taktım ve ona baktım. "Bence kemerini tak" diyince ikiletmeden taktı. Artık klasikleşmiş kendi etrafımda dönüp geri geri sahadan çıkma hareketini yaparak hızlı bi şekilde AVM'ye sürdüm. Bana sırıtarak bakınca bende ona sırıttım. Berkay araba yarışlarına katılıyordu ve bir porsche'si vardı, ama bugün jeep'ini getirmişti. Onun için son hız gidemiyordum. Vardığımızda arabayı park ettim ve beraber merkeze girdik. "Evet, ne bakıyoruz?" Dediğinde "akşam için kıyafet" dedim. O da geldiği için soru sormamıştı. Rastgele bi mağazaya girdim ve elbiselere baktım...

×××××××××××××××××××

"Bıraksana kızım gelmiyom lan ben gidiyom" diyen Berkay'ı zorla çekip arabaya götürdüm. "Tamam bitti be!" Diyip arabaya bindim. Berkay'a baktığımda çatık kaşlarla bana bakıyordu ve cidden bitkin görünüyordu. Kıkırdadım ve teşekkür ettim. "Akşam görüşürüz izninle dinlenicem" diyip hızla eve sürdüğünde arkasından baktım. Ne var yani 3 AVM ve 22 dükkan dükkan gezdiysek. Kendi kendime güldüm. Pars "sonunda delirdin galiba" diyip gülerek yanıma geldiğinde göz devirdim. "Yoruldum. Ben odamdayım" diyerek odama çıktım. Cidden yorulmuştum. Kendimi yatağa bıraktım. Telefonun şifresini girip saate baktığımda 4 saat olduğunu gördüm. "Vay be! Baya erken çıkmışız alışverişe" ben kendi kendime konuşurken gözlerim benden bağımsız kapanmaya başladı...

"Anka,Anka,Anka,Anka Ankaa! Kalk hadi geç kalıcaz 1 saat var" Gözlerimi ovuşturdum ve Pars'a bakmaya başladım. Sonra hemen kalktım, yerdeki poşetleri aldım ve kıyafetleri yatağa koyup bakmaya başladım. En sonunda bordo renkli, siyah bi kemeri olan, püsküllü güzel bi elbiseydi.  Üzerime onu geçirdim ve saçlarımı dalgalandırdım. Ona uyan bi makyaj yaptım ve siyah topukluları da ayağıma geçirdim. Aşağı inip Pars'a baktım. Siyah bi kot, üzerine de beyaz çakma baklavalarını belli eden bi t-shirt giymişti. "Bu defa benimkiyle gidelim" dediğimde başıyla onayladı ve masamın üzerindeki anahtarı bana fırlattı. Havalı bi şekilde yakalayıp cebime attım... tabiki öyle bişey olmadı, Pars anahtarı attığında anahtar kafama düştü -_- benim sevgili(!) Kardeşimde anıra anıra güldü. Sinirle yere eğilip anahtarı aldım ve Arabaya gittim. Pars'ta gelip bindiğinde garajdan normal bi şekilde çıktım. Pars bana şaşkınca bakarken sırıttım ve "ne kadar var?" Diye sordum. Sattine bakıp, "5 dk var. Noldu?" Diye sordu. "Görürsün" dedim ve karakolun önüne sürdüm. Merdivenlerin önünde durdum ve korna çaldım. Camı açıp sırıtarak kameraya el sallayınca, komiser bey amca kapının önüne gelip bizi görünce sabır diler gibi havaya baktı. İşte işaret :D arabayı kendi etrafında bir kaç tur döndürdüm ve gaza yüklenip arabayı kaydırdım. Asfaltın çığlığıyla ben kahkaha atarken, komiser bey amca kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Son kez etrafımda tur atıp komiser bey amcaya sırıtarak baktım ve tekrar el sallayarak pisti terk ettim. Pars bana bakıp kahkaha atınca ona eşlik ettim. "Seni çılgın" dediğinde ağır abi havalarına girip elimi sol göğsümün üzerine koyup "eywallah" dediğimde göz devirdi. Geç kalmamak için bara doğru son hız sürdüm. Bara vardığımızda park edip indik. Kapıdan girince gözlerim bizimkileri aradı. En sonunda köşede onları el sallayan Berkay sayesinde buldum. Yanlarına gidip oturduğumuzda konuşmaya başladık. "Neden geç geldiniz?" Güldüm. "Biraz işimiz vardı" Bu defa grupta, ben, Pars, Eylül, Yiğit ve Berkay vardık. Yiğit
Sandalyelerden birine oturmuş, kızın biriyle sohbet ediyordu. Daha dikkatli bakınca, geçen seferki kız olduğunu anladım. Yiğit bu tarafı gösterip bir şeyler söylediğinde, kız bize bakıp gülümsedi. Bir süre sonra da beraber yanımıza geldiler. Onlara bakarken Yiğit kızı gösterdi ve "Gözde," dedi. "Çok yakın bi arkadaşım." Kız- şey yani Gözde, hepimizle teker teker tanıştı ve biraz konuştuk. Gözde, çok tatlı ve samimi bir kızdı ve tabi güzel. Bir süre sonra sıkıldım ve bar sandalyelerinden birine oturdum. Kokteylimi yudumlarken yanıma 'abdurrahman cabbar' tipli bi adam geldi ve oturdu. "Eşlik edebilirmiyim?" Diye sordu nazikçe ben ise onun aksine oldukça kibar(!) Bi şekilde "hayır" dedim. Bozuldu ve hiçbirşey demeden gitti. Kokteylim bittiğinde bunaldığımı hissedip dışarıya çıktım. Duvara yaslandım ve havayı içime çektim. Sonra, bizim abdurrahman sallana sallana yanıma gelmeye başladı. Belli ki içmişti. Yanıma yaklaşmaya başladığında sırıtarak ayakkabılarımı çıkardım. Nolur nolmaz :) yanıma geldiğinde sinirli bir şekilde "hayır ha!" Dedi ve üzerime yürümeye başladı. Hayır bu defa klişe olmıycak. Çünkü, gerçek hayatta bir Meriç Tuna, bir Meriç Keskin ya da bir Ediz Çağıran yok! Varsa da bu nadir bir tür ve bana dek gelmez. Abdurrahman saçlarıma doğru bi hamle yaptığında, hızlı refleksler sayesinde kolunu tutup çevirdim, yere doğru inleyerek eğildiğinde tuttuğum kolundan destek alarak suratına dizimi geçirdim. Bağırarak yere düştüğünde ayağıma hızlı bir şekilde sağ topuklumu geçirdim ve bizimkinin boynuna dayadım. Gözlerini iri iri açarak mal bi şekilde bana bakmaya başlayınca yere bakıp güldüm ve ani bi şekilde kafamı kaldırıp ciddileştim. Tehditkar sesimi takınarak "Eğer. Birdaha. Bana. Veya. Başka bir kıza. Böyle bir şey yapacak olursan. Seni mahvederim. ANLADIN MI LAN? " diye bağırdığımda yarı korkmuş, yarı da şaşırmış bir yüz ifadesiyle başını salladığında sırıttım ve arkadaşların yanına gittim. Yoruldum bahanesiyle eve gidip üzerimi değiştirdim ve arabaya atlayıp deniz kenarına gittim. Sinirlenmiştim. Ya ben gibi dövüşle alakası olmayan bi kıza yapsaydı bu pisliği! Arabayı kenara bi yere parkedip kaputa yaslandım ve manzarayı izlemeye başladım. Neden insanlar hayvanlar kadar insan olamaz ki! Hiç mi vicdan yok lan sizde? Ülkemizdeki insan sayısı, 'gerçek' insan sayısı neden bu kadar az? Bunları düşünürken buraya yakın olan bi uçuruma bakıyordum...

Çılgın İkizlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin