Sabahın dördü, sunum ödevimi yeni bitirdim, bölümü yazmaya başlıyorum, bakalım nasıl olacak..
edit: bir elimde bira, odamda da yanan bir tütsüyleyim bu sefer, kafamda kaos hakim ama bölümün yarısı bitti :DD
edit 2: kafam 300 500 yazıyorum şu an ama edit izledikten sonra yazması çok güzel oluyor...
Not: nerdeyse bir haftada yazılan bölüm... Bağlam bakımından yamalı çorabı andırıyorsa şaşırmayın, sonra düzenleyeceğim!!
-May
Tren istasyonuna değişmeyen bir gelenek olarak omzumda animagus formundaki Barty, yanımda da Çok Özlü İksir içmiş babamla gelmiştik. Yaşıtlarımın gittikçe ailelerinden utanıp sıkılmaya başladıklarını fark ediyordum, ancak ben ailemi gözlerden sakınmamı gerektirecek bir sebep göremiyordum. Sonuçta hepimizin bir geldiği yer ya da bir büyüteni var, bahsi geçen kişi veya kişilerin sana değer vermesi, trene kadar bindirmesi neden bu kadar gücüne gidiyor ki başkalarının? Kim çıkardı acaba bu ucube düşünce akımını...?
Sylvan tatilin büyük bir kısmını bizimle geçirdiği için son haftalarını annesinin de eve dönmesiyle beraber Fransa'da geçirmek istemişti. Aslında bu kadar uzun süre yanımızda kalması annesinin ejder gribi kapan büyükannesine bakmaya gitmesiydi. İllet bir hastalık cidden...
Gözlerim ablalık kavramıma belki de ihanet ederek Theo'yu aradı ilk, eve dönüş yolculuğumuzdan beri konuşmamıştık ve babasını bildiğim için içim hiç rahat değildi. Acaba neler yapmıştı yazın, iyi miydi?
Sylvan yazın ansızın evrim geçirmişti gözlerimin önünde, acaba Theo da değişmiş midir? Nedense gözümün önünde onu farklı canlandıramıyorum.
Ben zihnimde Theo'yla ilgili düşüncelerle dolu bir kuyuya düşerken Harry beni kalabalığın arasında seçmiş ve üstüme adeta atlamıştı. Böyle anlar vicdanımı o kadar derinden sızlatıyordu ki belki de yeterince iyi bir abla olmadığımı düşünüyordum. Doğruya doğru Harry'nin varlığına Draco'ya olduğu kadar alışık değildim, yine de onu çok seviyordum. Sonuçta hangi insan kardeşini sevmez ki?
"Chas," dedi nefes nefese. Aynı sarışın dostum gibi o da daha olgunlaşmış gözüküyordu, garip hissettim. "Neler olduğuna inanamayacaksın!"
Tek kaşımı kaldırarak babama baktım, bana neyi söylememişlerdi ve niye söylememişlerdi?
Rakun formundaki Barty viyaklayarak onu adeta ezen Harry'den kaçmaya çalışıyordu. Tabii Harry onun kim olduğunu bilmediği için bu durum bir hayli komikti.
Babam tepkim üzerine mırıldandı,
"Hallettim zaten, bilsen sadece gereksiz stres yapacaktın."
Ben ağzımı açana dek George Weasley de aynı erkek kardeşim gibi dibimde bitmişti. Bu aile içi mahkemeyi sanırım tatile bırakmam gerekecekti...
"Chasity!" dedi sevinçle, kollarını sarılmak için kaldırdı. Barty de bu anı yıllardır kollarmışçasına babamın üstüne atlayarak kucağımdan firar etti. İyice yerleşince de pis pis bakmayı ihmal etmedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasity // HP FANFIC
FanfictionKim Regulus Black'in Lily ve James Potter'ın kızını büyüteceğini tahmin edebilirdi ki?