18

3.4K 243 200
                                    


23.59'da kapanan ödevi 23.36'da yetiştirip yazmaya geri döndüm, son dakikaya bırakmak bir gün sonumu getirecek ya hadi bakalım... (edit: bu pazar akşamı yazılan not)

Yarın derslerim tekrardan başlıyor ve bu maratona hiç hazır değilim, aşırı üşeniyorum. Sizin haftanız nasıl gidiyor?  (bu pzts)

Şaşırtıcı şekilde fena olmayan bir ilk gündü.  Bölüm her zamanki gibi düzenlenmemiş ve hatalarla dolu, merak etmeyin bütün bölümleri 30 gibi düzenleyeceğim tahminen. (bugün, yani salı)

Theo Chase Atlantic erasına geçiyor jfıejpeokfj 

Bölüm çok karman çorman bitti, içime asla sinmedi ama planlarımı meşrulaştırmak için yapmam lazımdı. Düzenlerken değiştireceğim çok yer olacak bu bölümde. Gecenin üç buçuğu ve yarın okulum var, macera arıyorum. Yazarken benim de ciğer gitti, bilginize. Uykulu yazdım bir kısmını, hataları ve iğrenç çalakalemi görmezden geliniz.

Bu arada girişi düzenleyip kitap için oluşturduğum Spotify playlist kodunu ve karakter kolajlarını ekledim. Haberiniz olsun, sonra bu güncelleme de ne demeyin.

-Mayıs




Sirius ortalığı birbirine katalı yaklaşık iki hafta geçmişti. Bağıran Baraka'da ortalığı velveleye vermemdense bir. 

Sirius'a olan öfkemden dolayı erzak götürmeyi reddetmiş, Sylvan ve Theo'yu yollamıştım yerime. Benim inadıma karşılık eşek kadar adam olması gereken ancak mentalitesi hala yirmi birde sıkışmış (Forever 21 markasının yeni reklam yüzü olmalı bence) saygıdeğer Pofuduk Bey, bahçede animagus formunda sıkıştırdığı yerde üzerime atlıyordu. Pusu kurup bekliyor, onunla konuşmam için kırk takla atıyordu. 


Ona olan öfkemin çoğalması ve Bağıran Baraka'ya dalıp evi adeta başına yıkmam bir hafta almıştı. İlk başta bağırışlarımı sessizce karşılamış, sonra aynı heyecanla bana bağırmaya başlamış, hiçbir şey yapmadan oturamayacağını söylemişti. Ben de Çin'e yollanmak istemiyorsa uslu uslu oturması gerektiği, işleri karışarak aksine yokuşa sürdüğünü belirttim. Herhalde bir saat bağrışmıştık. Sonunda ses tellerimi hissedemiyordum. Sylvan konuşamama kıçıyla gülerken Theo insan gibi konuşmak varken neden bağırıp ses tellerimi yırtmaya çalıştığımı sorup bir güzel nutuk çekmişti. Önümüzdeki üç gün boyu dilsiz gezmeme sebep olsa da yaptığımdan pişman değildim.

Quidditch sezonu kapıya dayanırken Hogwarts'ı heyecan ve coşku sarıyordu. Bahisler açılmaya başlarken ilk maçın Slytherin ve Gryffindor arasında olacağı duyurulmuştu. Kasıma girişimizle (ve Theo'nun doğum gününün yaklaşmasıyla) havalar oldukça soğumuştu. Gri bulutlar gökyüzünden kaybolmazken ruh emiciler neşeyi emdikleri gibi sanki mevsimin arta kalan bütün sıcaklığı ve eğlencesini de alıyordu. Yağmurlu havaları sevsem de Quidditch için felaket anlamına geldiği gerçeğinden içim sıkılmıyor değildi.

Draco sayesinde takımda geçen olaylardan az buçuk haberdardım. Havanın aniden bozmasından benim gibi endişeliydiler ve maçı erteleyebilmek için kılı kırk yarıyorlardı. Marcus Flint'in Draco'nun neredeyse iyileşmiş koluna musallat olacağına eminim desem yetersiz kalır. Draco'nun da hayır diyeceğini sanmıyorum gerçi. Fırtına riski yüksekken uçmayı aklının ucundan bile geçirmez, kendini güvenceye alırdı. Babasından edindiği bir huydu bence.

Chasity // HP FANFICHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin