13

4K 250 120
                                    


***


Sararmaya başlayan yapraklar artık kızıldan kahveye çalmaya başlamış, düştü düşecek, rüzgarla dans ederek dallarına bağlı son günlerinin tadını çıkarıyorlardı.


Bir - iki haftaya kuruyarak toprağı battaniye gibi örteceklerdi ve ben bunu büyük bir keyifle bekliyordum, çatır çutur üstlerinde tepinmek en sevdiğim mevsimin en sevdiğim aktivitesiydi.

Bugün de Theo'yla dışarda yürüyüşümüzü yapmış, bir yandan da Sylvan'ın okul sınırlarına nerden geldiği belirsiz siyah köpekle enerjisini atmasını sağlıyorduk.

"Bir ara bu köpeği yıkamamız lazım." demişti kötü kokusunun ellerine de bulaştığını fark edince.

Köpek de onu anlamışçasına ters ters bakmış, pantolon paçasından çekerek kıçının üstüne düşmesine sebep olmuştu. 

Tabii biz de Theo'yla harika arkadaşlar olduğumuz için kahkahalarla gülmüştük.

Mevsimin en sevdiğim demlerine yaklaştıkça bahçede geçirdiğim süre de artıyordu gittikçe. Sylvan arada sırada götünün donduğundan şikayetçi olsa da Theo'nun kıyafet azarı sonrası ağzını bir daha açmıyordu.

Oğlanlarımla geçirdiğimiz bu kaliteli vakit sonrası kendimi son birkaç günde Fred Weasley hakkında şikayetlerimi yazmaktan topladığım negatif yüklerden arınmış hissediyordum.

Büyük ihtimalle Remus bu haftanın raporunu beğenmeyecekti, farkındaydım. Yine de Weasley de aynısını yapacakken neden onun hakkında dert yanma fırsatını kaçırayım ki? Tabii, nefret ettiğim huylarını ve hareketlerini liste yapmıyordum, gün içerisinde yaptığına tanık olduğum olayları özenle betimliyordum o kadar.

Bugün perşembe olduğu için kafam rahat sayılır, cumartesi Remus'a rapor edecektik ne de olsa. Weasley'yle irtibata geçmek zorunda kalmama daha hala az da olsa zaman vardı. Tadını çıkarmak lazım özgürlüğün...

Özgürlük demişken Barty ve babam pazar günü gelip benimle görüşmeyi düşündüklerini yazmışlardı dün elime geçen mektupta. Bu pek de alışıldık bir durum değildi, özellikle de Sirius sayesinde ortalıkta cirit atan seherbazların varlığı böyle bir eylemin ne kadar mantıklı olduğunu sorgulatıyordu bana. 

Tek sıkıntı seherbazlar olsa yine iyi, bir de başımıza Ruh Emiciler çıkmıştı! Bana musallat olmamış olsalar da Harry göl kenarında nasıl annemizin feryatlarını duyduğunu ve yaratıkların üstünde bıraktığı etkiden geçen seferki konuşmamızdan daha uzun uzadıya bahsetmişti utana sıkıla.

Şu anlık sorun yaratacaklarını sanmıyorum Ruh Emicilerin, ne de olsa binaya girmeleri de öğrencilere yaklaşmaları da yasak. Sorun olacaksa yaklaşan Quidditch sezonuyla olurdu ancak. Daha Ekim ayına girmemişken bunu düşünmek de yersizdi. Yine de Oliver Wood'un anlık bir zihnimde canlanmasına izin verdim. Konudan alakasız olsa da Oliver Wood'u ilk senemden beri hoş buluyorum. Asla bir adım atmam, son yılında zaten. Bu daha çok koridorda nadiren denk geldiğin ve konuşmayı düşünmediğin halde hoşlandığın kişiye besleyeceğin tarzda bir histi. Veya ünlü bir yıldıza olan o geçici hisler gibi...

Düşünceyle yanaklarımın kızarmasına izin verdim. 

"Üşüdün mü?" diye sordu Theo şaşırarak. Kızarmamı yanlış anlamıştı. Ellerimi kapıverdi, "Sana eldiven al diyorum da dinleyen yok!"

Chasity // HP FANFICHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin