MİLA'DAN :
''Ama Evrenin kafama fırlattığı o topu asla unutmam.'' Demir yüzünü buruşturarak konuştuğunda sanki acıyı hala hatırlar gibiydi.''Unutmak ne mümkün.Bütün gün beynimi kemirdin.Yok burnum kırıldı yok bir kız beni nasıl hırpalar?'' Eymen alayla konuştuğunda Gölge inanmazca ''Gerçekten mi?'' Diye sordu.Tabi Demirden böyle bir şey beklemiyorduk.Ne acıyı umursayacak kadar tatlı bir canı vardı ne de bir kızın ona karşı üstünlük sağlamasını gurur yapacak bir egosu.Evren onun için ayrı bir yerdeyse demek.
''Ya hatırlatmasanıza hala çok utanıyorum yaptığımdan.Ama sen de beni kışkırttın yani kabul et.'' Evren biraz mahçup biraz da haklılıkla Demire bakarken,Demir sanki dünyayı üzerine yıksa hiç sesini çıkarmadan kabul edecekmişçesine bakıyordu.Ama dudakları gözlerinin içindekileri gizliyordu,her zaman olduğu gibi.''O koca basket topunu kafama fırlatmanı hakedecek bir şey yapmadım.Sende biraz vicdansızlık var.''
''Bende mi var?Yapma.Bütün maç boyunca oynayamamla dalga geçip durdun.Ne yapmamı bekliyordun ki?''
''Topu suratıma geçirmeni beklemediğim kesindi.'' İlk tanıştığımız günden konuşurken 4 yıl geçse de hala dün gibi hatırladığımı yeni farkediyordum.O kavgalı hallerimizin arkadaşlığa,arkadaşlıgımızın onlar tarafınca arkadaşlıktan öteye gitmesi...Onlar bizim birer parçamızdı.Tıpkı sağ elimde beş parmak bulunması kadar alışıldık bir şeydi onların hayatımızda olması.
Uzun süredir görüşmemenin verdiği özlemle hiç durmadan eski günlerden bahsedip duruyorduk.
Bir süre sonra Derin'in ruhsuz bedeni görüş açıma girdi.Vücudu kaskatı kesilmişti.Soluk yüzü daha beter sararmıştı ve dudadakları yüzüne meydan okurcasına morarmıştı.Kan vücudundan çekilmiş gibiydi.Masaya geldiğinde donuk bakışları gezindi üzerimizde.Az önce koşarak çıkan kız ve şimdi bu halde dönen kızın aynı olmasına inanmak için kör olmak gerekti.Kuzey onu farkettiğinde omzunun üstünden yüzüne baktı ve az önceki bakışları yerini endişeye bıraktı.''Derin,iyi misin?''
Titreyen çenesini sıkarak dudaklarını araladı.''Kızlarla konuşmam gerek.'' Sesi titriyordu.Bedeni cılız bir kuş misali havada süzülürken her an yığılıp yere düşecek gibiydi.Bakışları güçsüzlükle harmanlanmıştı.
''Söyle.Ne oldu güzelim?'' Yüzünü elleri arasına alırken telaşla konuşmuştu Kuzey.Derin ve o bizden çok farklıydı.Evet hicbirimizin ilişkisi arkadaşlık değildi ama o ikisi arkadaşlıktan öteye en yakın olanlarımızdı.''İyiyim.Kızlarla konuşmama izin ver sadece.'' Yalavarırcasına fısıltılı sesi direnemeyecek kadar yorgundu.Çocuklar da bunu anlamış olacakki ayağa kalkıp Kuzeye yöneldiler.''Hadi Kuzey.'' Eymen Kuzeyi de yanına alarak ilerlemeye başladığında artık yanlızdık.
Derin hala olduğu yerde milim kıpırdamadan bekliyordu.Gölge ayaklanıp yönlendirmeye müsait olan bedenini sandalyelerden birine oturttu.Ardından kendi de oturduğunda üçümüzün de bakışları Derini buldu.
Donuk gözleri,suratıyla neredeyse aynı renk olan duvarı tararken henüz bize bakmıyordu.Ne olmuştu böyle?Bu kadar yıkılmış gözükmesine sebebiyet veren neydi?
''O bizim gibi değil.'' Dudakları yorgunca açılırken duvara bakan gözleri yavaşça dolmuştu.''O çok acı çekmiş.Canı çok yanmış.'' Ağzından bir hıçkırık kaçarken gözleri usulca akıtıyordu yaşlarını.En son gerçek annesini öğrendiğinde böyle görmüştüm onu.Yine böyle büyük bir darbe almış olamazdı değil mi?
Zaten yeterince şey yaşamıştı.Daha bebek sayılacak yaşta babasını kaybetmişti.Yetmezmiş gibi bir de yıllarca anne dediği kadının aslında sandığı kişi olmadığını öğrenmiş ve kendini bambaşka bir şehirde bambaşka insanlara aile derken bulmuştu.Kolay mıydı?Elbette değildi.Ben kaldıramazdım.Ama o kaldırmıştı.Bu kadar güçlüyken sürekli yıkılmaya çalışılması haksızlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Mevsim
Teen FictionDERİN DENİZ YALMAN:İlkbahar...Kışın bıraktığı enkazdan sonra doğaya yeniden hayat veren mevsim...Çiçeklerin yeniden açtığı,ağaçların yeniden yeşerdiği mevsim.Bazen soğuk,bazen sıcak,bazen yağmurlu,bazense rüzgarlı...Bütün renkleri içinde barındıran...