SONRA

44 1 0
                                    


Ne için yaşıyorum? Amacım ne benim? Diyelim ki okul bitti. Sonra? Yine girmek zorunda olduğun bir takım sınavlar. Sonra? Bir meslek sahibi olacağım. Sonra? Atanmayı bekleyeceğim. Sonra? Olsa da olmasa da askere gideceğim. Sonra? Bir işim olsun diye çabalamaya devam. Sonra? Belki aşık olurum. Sonra?


Hayatta, istediğimiz kadar cevabımız olsa da hep aynı soruyla karşılaşıyoruz: "Sonra?"... Zamana ve topluma ayak uydurmak adına bu soruya cevap veririz hayatımız boyunca. Ardından hep aynı noktaya varırız: "Huzur."


Aradığımız tek şey huzur olur bir müddet sonra. Varacağımız yer bu kadar belli iken, hayatın bıkmadan sorduğu bu aynı soruya neden cevap vermek zorundayız? Direkt olarak huzurun peşine düşsek ya?

Farkında olmayız ama hayatın sorduğu bu basit gibi görünen soru aslında cevap vermemiz gereken bir sorudur. Varacağımız yer hep aynı olsa da huzuru bir çırpıda hiç kimse bulamaz. Huzuru haketmek gerekiyor. Doğru bir meslek, güzel bir iş, istek ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir şehirde yaşamak, bu şehirde yaşamak isteyecek bir eş bulmak, O'nun istek ve arzuları, ikinize ait bir parça yaratmak ve O'nun sorumluluğu. Bütün bunları aile, akraba ve dostlardan kopmadan yapabilmek. Varmak istediğimiz yer bizden çok şey istiyor. Bunlar birbirine bağlı bir zincirin halkaları. En azından bir erkek için. Günümüz şartlarında bir kadınında bunlara benzer silsileler sürecini atlatmadan, huzura ulaşması pek mümkün değil gibi gözüküyor.

...


Hani ufak bir tıkırtıya uyanırsınız; gözleriniz bir çırpıda açılır ve kapanır. Eliniz yatağın boş kısmında dolaşır. Bilirsiniz ki kahvaltı hazırlanıyordur. Kokusu gelir ardından burnunuza. O'nun kokusuyla kahvaltının kokusunu birbirinden ayırt edemez duruma geldiğinde, birazdan duyacağın O'nun sessiz adımlarının sesine kulak verebilirsin.


Amacı sessizce yaklaşıp dudaklarıma, hazırladığı kahvaltıya davet öpücüğü kondurmak istemesidir. Hiç konuşmasına fırsat vermeden dudaklarından tuttuğum gibi yatağa çekerdim. Nefes aralarında aşkım, hayatım, sevgilim gibi kısa sevgi sözcükleri sarferderdik birbirimize. Hadi kahvaltı soğuyor dediğinde ne olur biraz daha diye tutardım O'nu. Ancak "Daha ufaklığı uyandıracağız." diyerek kurtulabilirdi. Kızımızı tatlı-şirin hallerimizle o hiç sevmediği kahvaltıya gelmesine çabalardık. Sonra ben "Neyse prensesin keyfi yok, biz başbaşa kahvaltı edelim." dediğimde gözbebekleri büyür. Annesini çok kıskanır. Nihayet prensesimi yataktan çıkartıp mutfağa gitmeye ikna ettikten sonra; O portakal sularımızı, bense omletlerimizi koyardım. Kahvaltı sırasında bile dudağının kenarında bir şey varmış bahanemle O'nu öperdim. Prensesim hemen "Bende istiyorum." der.


Kahvaltının ardından prenses beni bir kenara çekip şu soruyu sorar: "Ben seni annemden daha çok seviyorum. Peki sen beni annemden daha çok neden sevmiyorsun?" Cevabım: "Annen olmasaydı sende olmazdın. Sen annenin bana verdiği en güzel hediyesin. İkinizi de çok seviyorum ama anneni belki birazcık daha fazla. Anlaştık mı?" Sonra annesi kulak misafiri olduğu konuşmamızda bana yardıma gelir: "Bugün ne yapalım?"


...

Çok bir şey istemiyorum hayattan. Her gün bu günün tekrarı olabilir. İnsanlara daha önce hiç sevgilim olmadığını söylediğimde ki o küçümseyen, acıyan bakışların aslında kendi durumlarına olduğunu kabul ediyorum. Unutmam gereken bir şey, bir olay, bir kişi yok. Hayatıma girecek kadına dokunuşlarımda aklımda ondan başka kimse olmayacak. Rahatlıkla "Bunu ilk defa seninle yaptım." diyebileceğim.


Aslında O bilmiyor ama çok şanslı biri. Elbet bir gün gelecek. 

Bir Sabahın HayaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin