Ben bu güne kadar yalnızdım. Yalnız bırakılmadım! Yalnızdım. Bir gün iç sesimle girdiğim savaşın mağlubu olup, yalnızlığın karşısına dikilip:
"Seni terk ediyorum!" dediğimde yirmi iki yaşındaydım.
İşte, iç sesimin benim üzerinde bu kadar baskın olmasının sebebi buydu. Dinlemeli, peşinden gitmeliydim.
Geldim!
Bedenim öyle bir kapılmış ki ona... Hiç sormadım "Biri var mı? Olmasını ister misin?" diye...
O kadar kuvvetliydi ki hislerim "İşte! O, hayatını adayacağın insan!" dedim kendime. Biri olsaydı da beklerdim, istemese de sabrederdim.
Geldim!
İsmini öğrendim, etkilendim. Sonu baştan belliydi; ismi bile dalga dalga gönül kıyılarıma vuruyordu... Bir hoş hissettiriyordu telaffuz ederken bile... Tek bir sorun var gibiydi, birisi yoktu onunla ama o, birisinde takılı kalmıştı. Tutup kolundan kendime çekmek içinse çok erkendi...
Geldim!
Resmini gördüm biraz daha etkilendim. Yaklaştım yavaş yavaş, derin derin... O kadar güzeldi ki, kendi bile,
"Hadi canım, ben mi?" diyordu. Keşfedilmeyi bekleyen daha neler vardı onda! Saçları, gözleri, burnu... Sıkılmayacağınızı bilsem hücrelerine kadar anlatabilirim. Sadece bir resim! Kocaman bir hazine! Henüz keşfedilmemiş!
Geldim!
Sesini duydum daha çok etkilendim. "Sesim hiçte güzel değil!" derken bile "Gel!" diyordu. Ona anlatamayacağım öyle güçlü bir bağ yarattı ki sesi... Artık emindim. Kolundan tutup saklandığı o karanlıktan, acıtan geçmişinden kurtarabilirdim. Hızlı gelişiyordu ama adım adım, doğru bir şekilde ilerliyordu her şey...
Sevdim!
Ne mesafeler vardı ne de hayaller. Gerçekti! Gelmiştim! Aramızda, sadece bir adım vardı. Dokunmuştum, o iki saniyelik sürede bütün şehrin havasını içime çekmiştim sanki... Bütün kokusu ciğerlerimdeydi, gözbebeklerimiz karşılıklı paslaşıyordu. İlk cümleler ürkekti, beraber atılan ilk adımlar...
"Bu bir rüya değil, değil mi?"
"Kesinlikle gerçek!"
Sevdim!
Bir gün, sadece bir güne bütün bir ömürlük hasreti sığdırmak kolay mıydı? Ayaklarımızı hissetmeyeceğimiz kadar yorulmuş olsak da "Azıcık daha! Ne olur! Kucağımda taşırım..." diyebilecek kadar yanımda kalmasını istiyordum.
Sevdim!
Mantıklı cevaplar aramaktan vazgeçtim. O, karanlıktan kendi çıkmak istemedikçe, kolundan çekmem sadece canını acıtıyordu. Evet, ben âşıktım, o sadece seviyordu. "Her zaman biri diğerinden daha çok sever!" diyorlardı hep... Bu hikâyede, bu rol bana düşüyordu. Onu, gelene kadar bekleyebilecek kadar çok sevdim.
Gidemedim!
Bekledim... Bekliyorum... Bekleyeceğim... Gitmenin çözüm olacağını sandığım günler oldu. Denedim ama mıknatısın ters kutupları gibiydik biz. Arada mesafeler oldukça direnebildiğimiz ama ufacık yaklaştığımızda birbirimize yapıştığımız.
Gidemedim!
Şartlar müsait olduğunda bile yapamadım. O gri, ben beyaz, geçmiş ise siyahtı!
Ya hiç kolundan tutmayacaktım ya da asla bırakmayacaktım bundan sonra.
Gidemedim!
Harita, pusula ve teknem varken, uzun sürecek diye bulunmayı bekleyen bu hazineden vazgeçmek aptallık olurdu. Dalgaların şiddeti denizde ilerlemeyi zorlaştırsa da vazgeçmek korkakların işiydi!
![](https://img.wattpad.com/cover/122745511-288-k397815.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sabahın Hayali
RomanceKarşınıza çıkan "Bir Sabahın Hayali" adlı bu kitap, bir süre öncesine kadar benim için de hayaldi. Zamanla, her ne olursa olsun hayallerimden vazgeçmemem gerektiğini anladım. Yaşanan, yarım kalan ve yaşanamayan aşkların hızlandırıp yavaşlattığı bu s...