Çocukluğumdan kalma intihar birikintilerini sarması için sarıldığım tanrının gölgesinin intihar olduğunu kavradığımda ona daha sıkı sarmalandım. Bir yatağın üzerinde bir kaç parça çarşafa sarılmış nefesini ensemde hissederek uyandığım bir intihardı tanrının gölgesi. Günden güne damarlarıma yayılıp beni zehirli tohumlarıyla kendine çeken bir intihardı o. Gece den kalma bir kaç hatırasının hala beni darmadağın ettiği bir intihar. Sevdiği kadından çok bir gölgesi olduğum intihar. Elini çıplak karnımda hissediyor ve derin derin nefes alırken karnımdaki elini parmaklarımla okşuyordum. Son hatırladığım boynuna kondurduğum öpücüktü, gerisi silinmişti belki de silinsin istemiştim. Sıcak bedeni soğuk bedenimi ısıtırken olanlardan çok yaşadığı acıların ağırlığı altında ezilmiş ve gözlerimin dolmasına engel olmamıştım. Gözlerimden akan yaşlar boynumun altındaki güçlü kolunu ıslatınca esneyerek uyanıp beni kendine çevirdi.
"Günaydın kelebek." deyip beni gıdıklamaya başladığında ben üç yaşında bir çocuk olmuştum, o ise hiç bilmediğim baba kavramını üstlenip beni güldürüyordu.
Kıkırdayarak "Günaydın." dedim.Beni bırakıp komidinin üzerinden iki sigarayı ağzına alıp yakıp birini dudaklarıma bıraktı. Her sabah yapmaya başladığımız tuhaf bir alışkanlık gibi kollarında tavanı izlerken sigara içiyorduk. Sigarasını bitirince yataktan kalkıp banyoya doğru yürürken üzerinde iç çamaşırı dışında hiç bir şey yoktu. Tanrının sanat eseri banyoya ilerlerken zevkle son dumanı çekip sigaramı yere atıp bende yataktan kalkmıştım ki ayna da kendimi gördüm. Bir insandan çok bir cesedi, bir yarayı andırıyordum ama beni şaşırtan üzerimde sadece iç çamaşırlarıyla oluşumdu. Dün ne olduğuna dair bir fikrim olmadığını fark edip utanarak etrafa fırlatıp durduğu tişörtlerden biri alıp üzerime geçirerek mutfağa gittim. Tuhaf bir boşluk vardı karnımda. Belki de acıkmışımdır deyip minyatür buz dolabını açıp yiyecek bir şeyler aradım ama bulduğum tek şey mısır gevreği ve sütten başka bir şey değildi. Sabahın tuhaflığını atlatmak için iki kaseye biraz mısır gevreği biraz da süt koyup küçük masamıza koyduğumda o da altına bir şort geçirip tuhaf şekilde bana gülümseyerek masaya otururken bende kaşıkları koyup karşısına oturdum.
"Kelebek."
"Efendim." dedim titreyen dudaklarımla, utanıyordum.
"Sana ne söylediğimi hatırlıyor musun?"
"Bir çok şey söyledin, hangisinden bahsediyoruz." dedim tereddütle.
"Sana dokunmayacağımı söyledim, yüzünde ki komik ifadeden geceyle ilgili hatırlama sorunu yaşıyorsun." deyip gülümsedi.
"Sadece boynunu..." deyip kafamı eğerek
"öptüğüme kadar olanını hatırlıyorum.""Acılarım mı seni incitti, benden mi korktun?" dedi suratındaki gülümseme yerini ifadesizliğe bırakırken.
"Hayır." deyip gözlerimi gözlerine hapsederek " Hem yaralarını sarmak isteyip hemde tehlikenin şehvetinde boğulduğum gece de neler olduğunu düşünüyorum."
"Sarhoştuk, yükselmiştik ve yorgunduk. Üzerini giymek istemedin. Bende manzaranın tadını kaçırmak istemediğim için seni böyle koynuma aldım ve uyuduk kelebek." deyip şehvetle gözlerini gözlerime dikti.
"Sıra da ne var?" deyip konuyu değiştirdim.
"Ne yapmak istiyorsun?"
"Ne olursa."
"Can'ın intikamını alıp para bulmalıyız."
"Bir planım var, babamın parasını çalıp buralardan gideriz."
"Peki ya Can?"
"Beni o adama götüreceksin ve bir içki içeceğiz. Ben kapıdan çıktığımda o ölmüş olacak." dediğimde gözlerinin ışıldadığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Kelebek
Romance"Bu gece bir şey oldu, kötü kötülüğünden utandı iyilik kötülüğe karıştı. Doğru neydi? Yanlış neydi? Cehennemin dibinde cennetin ne işi vardı? Tanrı, gölgesine sarmalamıştı şeytanı bu nereden bakarsan bak tanrının dünyaya merhamettiydi."