Şeytan şarabıydı kanım, gölgesine sığındığım tanrıyı besleyen. Boyutlar arası bir savaşın zehri de panzehri de bendim. Bileklerimde ki kesiklerden akan kanı dudaklarıyla temizleyip başımı elleri arasına alıp gözlerinin tehlikeli mavisine hapsedip dudaklarımı dudaklarıyla esir aldı. Sızılarımın hepsi bir anda şehvetin titreşimleriyle buluşup ellerimi saçlarına dolarken bir yandan da kucağına çıkıp onu altıma aldığımda ellerini tişörtümün eteklerinden sokup sırtımın sıcaklığıyla kendi soğukluğunu buluşturdu. Dudaklarım boynuna kayarken dudaklarından küçük bir kaç inilti yükselip gözlerimin açılıp tekrar kapandıktan sonra tutkuyla boynunda dolanan dilimin sarsılmaz darbelerini sarsmıştı. Ellerinden biriyle belimi tutarken diğeriyle saçlarımı kavrayıp başımı geri atma sebep oldu. İçimin yangınlarına hükmediyordu. Dudakları boynumla buluşup beni ona bir kez daha köle ederken gözlerimi kapamıştım ki... Bir kapı sesiyle beni arkasına alıp silahını çekti. Babam ve adamlarıyla karşı karşıya kalmış, kendini hemen toparlamış ve beni koruma içgüdüsüyle arkasına saklamıştı. Silahların çekildiği küçük odamda beynimin içindeki küçük sarsıntıları bir kenara koymak için çabalarken o iğrenç sesini duydum.
"Cesaretine hayran kaldım seni küçük orospu çocuğu."
"Dünya'yı alıp gideceğim." deyip elimden tuttu.
"Cesedine tüküreceğim."
Odamın içinde bir sürü adam, babam ve Aras'ın ortasında kalmış, korkumun beni sarmalayışına izin vermeme çalışıyordum. Buradan sağ çıkmamızın yollarının arasında sayısız teori kuruyordum. Aralarında geçen konuşmalara kulaklarımı kapamış zihnimle baş başa kalmıştım. Bİr sürü silahın arasından kalmış sevgilimin cesur duruşuna hayran hayran bakarken bir an sonra kendimi onun önüne siper etmiştim.
"Dünya! Buradan canlı çıkamayacak!" diye bağıran babamı umursamadan onun önündeydim.
Aras beni arkaya almaya çalışsa da izin vermedim. Artık kimsenin hayatıma hükmetmesine izin vermeyecektim. Burada ki kimsenin bana dokunamayacağını bilmenin verdiği o harika güveni içime çekerken kuralı hatırladım. Baban ölürse tahta sen geçersin. Aras'ın elinde duran silahı kavrayıp babama sabitledim. Sanki zaman durmuşçasına yavaş akıyordu. Tetiği çektim. Tek sefer, tam kalbine giden kurşunu zevkle izledim. Kahkahalarım odamın içini doldururken herkesin o küçük şok içinde kaybolmasına izin verdim. Yere yığılışını izledim.
"Dokunmayın, geberecek." diye bağırdım yardımına koşan köpeklerine.
Gözlerimden akan yaşlara aldanmadan onun geberişini izledim. Artık lider bendim ama bunu umursamıyordum. Umurumda olan tek şey yerde can çekişmesiydi. Çok sürmeden hayatımı cehenneme çevirdiği bu evin, bana ait olan odasında can verdi. Aras kollarını bana dolayıp beni sıkı sıkı sararken herkes bizi izliyordu.
"Cesedini köpeklere atın." deyip güldüm.
"Kelebek."
Kimse yerinden kıpırdayamıyordu. Soluğumun bile duyulduğu sessizliğin ürkünç uğultusunu içime çekip derin bir nefes daha verip kendimi tekrarladım.
"Cesedini köpeklere atın."
Aras başıma bir öpücük kondurup beni o karman çorman kalabalıktan çekip çıkartırken sanki kimse bizi göremiyordu. Üzerindeki ceketi çıkarıp bana sardı. Vücudumun buz kestiğini de o zaman anlamıştım. Elimden tutup beni odadan çıkarıp başka bir odaya sokup kapıyı ardımızdan kilitleyip beni duvara yasladı.
"Kelebek."
Titrek sesimle "Efendim." dedim.
"İyi misin sen?" deyip yüzümü avuçları arasına alıp alnını alnıma dayadı.
"Hiç bu kadar iyi olmamıştım." deyip gözlerimi gözlerine dikip boşta kalan ellerimi saçlarına doladım.
Tek hamlede beni kucağına alıp sert bir şekilde duvara çarparken bacaklarımı beline dolayıp alnıma çarpan alınına rağmen gözlerimi gözlerinden ayırmadan ona bakmaya devam ettim.
"Kelebek." diye fısıldadı dudakları dudaklarıma.
"Efendim." diye fısıldadım bende.
"İçinde kaç farklı şeytansın, kaç farklı varlıksın bilmiyorum ama..."
"Ama..." diye tısladım.
"Ben her birine tapıyorum."
Kırıldı zincirlerim bir tanrının gölgesinde ve yine de esir kaldım. Bin bir esaretten kurtulup koynuna sığındım özgürlük benim en büyük esaretimdi. Kokusunu içime çekerken beni çarptığı duvardan yatağa bırakıp üzerime gömüldü. Sıkıca sardı bedeni bedenimi. Sessizliğe büründüğümüz o güzel anların en güzeli buydu fakat fazla uzun sürmedi.
"Kelebek."
"Efendim."
"Seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum."
Üzerimden kalkıp cebinden sigara paketini çıkarıp iki dal aldı içinden. Üzerindeki siyah bir kazak ve siyah bir pantolonla çok çekici görünüyordu ve bende sanki az önce babamı öldürmemiş gibi hissediyordum fakat ölmüş olduğunun verdiği huzuru hissediyordum. Sigaraları yakıp birini dudaklarıma bırakırken doğrulup karşısına oturdum. Kalbimde ki çarpıntıya kulak asmadan içime çektim sigarayı.
"Ne yapacağız?" diye sordum dumanı dışarı bırakırken.
"Ne, ne yapacağız?"
"Şimdi ne yapacağız?"
"Seni alıp kozana geri götüreceğim kelebek."
"Bitti mi yani, bu kadar kolay mıydı?" deyip bir duman daha aldım.
"Her şey şimdi başlıyor."
"Ne yapacağız diyorum."
"Bir adam cinayeti üzerine alacak kalanlar da şahitlik edecek çünkü artık lider sensin, sanki sen yokmuşsun gibi burada olayı anlatacaklar ve biz de o sırada evimize gidiyor olacağız."
"İyi de o zaman yeni başlayan ne?" diye sorup sigaramı söndürdüm.
"Sen arabaya gidip beni bekle, ben adamlarla konuşayım kelebek."
"Soruma yanıt verecek misin?" diyip yerimden kalktım.
"Biraz bekleyemez misin?" deyip yürümeye başlayınca bende peşinden kalkıp yürümeye başladım.
Odadan çıkıp merdivenleri indik. Herkes içeride toplanmış bana bakıyordu.
"Bundan sonra yetki Aras'ın o ne derse o olacak, biz gidiyoruz fakat onunla iletişim halinde olacaksınız." deyip kendinden emin bir konuşma yaptığımda Aras bana gururlu gözlerle bakıyordu.
"Hadi git, az sonra yanında olacağım." deyip arabanın anahtarlarını bana uzattı.
Arabanın anahtarlarını alıp bir daha asla dönmeyeceğim çilehanemin uzun koridorlarından geçmişin boktan izlerini hatırlayarak ilerleyip çıkış kapısına ulaştım. Duygularımın yükü kalbime baskı yapıyordu. Nefesim daralıyor kalbim hızla hızla çarpıp beni güçsüz bırakıyordu. Kapıyı açıp cehennemin kapısından kendimi azat ettim. Her yeri saran kapkara bulutların döktüğü göz yaşlarını dinleyip arabaya doğru yürüdüm. Kalbim beni zorluyordu. Nefesim boğazıma takılıp beni boğuyordu. Sanki soluksuz kalmış gibi yere yığıldım. Bir çığlık atmak için çabalarken gözlerime bir perden inmeden gördüğüm son gördüğüm onun karanlık gözleriydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Kelebek
Romantiek"Bu gece bir şey oldu, kötü kötülüğünden utandı iyilik kötülüğe karıştı. Doğru neydi? Yanlış neydi? Cehennemin dibinde cennetin ne işi vardı? Tanrı, gölgesine sarmalamıştı şeytanı bu nereden bakarsan bak tanrının dünyaya merhamettiydi."