Bölüm 15

408 12 8
                                    


Tanrının gölgesine sığınmış bir kelebeğin zehirli öyküsünde baş rolü paylaştığı gölgeye aşık oldu kelebek. Gölgesinin karanlığına teslim oldu, kalbinin atışına tanık oldu karanlığın. Karanlık diz çökmüştü kelebeğine. Ellerimin arasında ki yüzüne bakıp gülümsedim. Çocuklaşan bir yüreğim vardı onunlayken, bayram şekerlerine boğulmuşum gibi.

"Karınım acıktı." deyip güldüm.

"O zaman bu sabah dışarıda kahvaltı edelim, tabi kendini iyi hissediyorsan?" deyip sanki az önce ağlamamış gibi yerden kalkıp beni de kaldırdı.

"Bir öpersen geçebilecek sızılarım var." diye ona takıldım.

"Öyle mi küçük kelebek?" deyip burnumu öptü.

"Artık geçtiler." deyip gülümsedim.

"O zaman gidelim, sana sürprizim var." deyip karşıda duran dolaptan kazağını alıp üzerine geçirip "Aşağıda bekliyorum seni." deyip göz kırparak kapıdan çıktı.

Çocuk gibi heyecanla üzerimi değiştirip dağılmış saçlarımı taradım. Bütün hikayelerde ki kötü adamlardan farklı bir kötü adam olan adamımın yanına gitmek için kapıdan çıkıp önümde duran botlarımı giydim. Barın bu küçük odasından neredeyse on gündür ilk defa çıkıyordum.İki katın da merdivenlerini inip Levent'le sohbet eden Aras'ın yanına gidip selam

verdim.

"Hazırsan gidelim." deyip elimden tutup yürümeye başladığında bar daha bomboştu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bu soruya ne zaman cevap alabildin ki sen?" dedi, az rastlanan gülümsemesiyle.

"Şansımı deneyeyim dedim." derken bardan çıkmış çoktan motoruna binmiştik bile.

Yola çıkıp sürekli geçtiğimiz yolları bir bir geçerken kokusu yine rüzgarla burnuma dolup huzuru içimde filizlendiriyordu. Sahili geçip orman yoluna saparken içimde çocuksu bir heyecanla etrafı izliyordum. Birden etrafımı bembeyaz kelebeklerin sardığı küçük yolun sonunda bulunca şaşkınlıkla onları izlemeye başladım. Motoru park edip inince etrafıma dolan bir sürü kelebeğe hayranlıkla bakıyordum ki üzerinde küçük bir piknik sepeti olan banka yürüyen Aras'ı gördüm. Peşinden giderken kelebekler etrafımda mucizevi şekilde uçuşuyordu.

"Bu... bu harika." deyip banka otururken Aras da kahvaltı hazırlıyordu.

"Ölüm dansı diyorlar buna, seveceğini biliyordum." dediğinde kahvaltımız hazırdı.

"Peki bu sepeti ne zaman buraya getirdin?" dedim bir yandan da atıştırırken.

"Bir arkadaşımdan rica ettim."

"Bu harika bir şey." derken ağzıma bulaşan reçeli parmağıyla alıp parmağını emdi.

"Tıpkı senin gibi kelebek."

Gözlerimin içinde, karnımın içinde de tıpkı şu an etrafımda uçuşan kelebekler gibi kelebekler uçuyordu. Kanat seslerine karışan kuş cıvıltılarını duyuyordum. Bir orkestranın muhteşem uyumuna şahit oluyor ve bunca güzelliğin arasında en çok onun gözlerinde kaybediyordum kendimi. Nefeslerimin arasından bir sürü gülücük kaçıyordu. Uzun zamandır bir şey yememiş gibi yemek yiyorduk. Kelebekler masamıza konuyordu bazen, bazen de dudaklarım dudaklarına konuyordu. Kahvaltımız bittiğinde telefonunu çıkarıp güzel bir müzik açıp ayağa kalktı.

"Kelebeklerin en güzeli benime bu kutsal dansa eşlik eder misin?" deyip elini uzattı.

"Zevkle." deyip elinden tutup kalktım.

Bir eliyle belimi sarıp diğer eliyle elimi eline sardı. Gözlerimi gözlerine hapsedip zerafet adımlarıyla savrulurken beni kelebeklerin içine itip kollarına dolayarak kendine çekti. Bulutların üzerinde bir yerlerde, bir başka zamanda, başka bir dünyadaydık. Hayatımın en güzel anlarından biriydi. Tekrar kelebeklerin arasına itip kendine çekti. Ayaklarım sanki yere basmıyordu da beraber boşluk da süzülüyorduk. Bir kez daha kelebeklere itip kendine çektikten sonra beni kelebeklere doğru eğip kulağıma bir kadına söylenebilecek en güzel seni seviyorumu fısıldadı.

"Senden çocuğum olsun istiyorum kelebek."

Gözlerimden iki damla yaş süzülürken yavaşça tekrar kelebeklerin arasına itip kendine çekerken ruhum bedenimden ayrılmış kelebeklerle beraber öylece uçuşuyordu. Bizden, bize benzeyen bir parçanın güzelliğinin düşüncesi sarsmıştı. Dudaklarıma bir öpücük bırakırken ona sıkıca sarıldım.

"Gitme zamanı." dedi, ger çekilip.

Başımı gülümseyerek eğdim ve elini tutup masadan telefonunu aldıktan sonra motora doğru kelebeklerin arasından süzülüp motora bindik. Bizim için sabahlar, öğleden sonra başladığı için burada geçirdiğimiz zamandan sonra hava kararmaya başlamıştı. Tekrar ona sıkı sarıldığımda yola çıkmıştık. Yağmur hafif hafif atıştırırken kalbimde ki güçlü çarpıntının nedenini biliyordum. Gözlerimi kapayıp o anı yeniden defalarca gözlerimin önünden geçirirken motor durdu.

"Geldik kelebek." deyi motordan inip beni de yanına çekti.

Elinden tutup bara girip Levent'e selam verdik. Levent, Aras'ın yokluğunda bana hep destek olmuştu, dost olmuştuk. Sağlık lisesinde okuduğu içinde ona minnettardım.

"Hastamızı yatağa çıkarmalısın artık." deyip gülümsedi.

"Doktor bey öyle diyorsa..." deyip beni kucağına alıp merdivenlerden çıkarıp odaya getirdi.

Güçlü kollarının arasından indirip botlarımı çıkarıp beni yatağıma yatırdıktan sonra başıma bir öpücük kondurdu.

"Benim bir kaç işim var Levent'le sende uyu olur mu kelebek?"

Üzerimde bilmediğim bir nedenden sürekli bir halsizlik vardı. Yaralarımı da zorladığım için sızlıyordu. Bu yüzden isteğine kafa sallayıp gözlerimi yumdum. Biraz saçlarımı okşayıp beni uyutana kadar başımdan ayrılmadı.,

Birden kapı sertçe açılınca gözlerimi açtım. Kafamı çevirdiğimde gördüğüm Levent'ti. Ağzı burnu kan içinde ve endişeli gözüküyordu. Gözlerimi ovalayıp yatakta doğruldum.

"Ne oldu?"dediğimde sesimde ki endişe kendini ele veriyordu.

"Baban, adamlarıyla sana bir mesaj iletmemi söyledi. Eğer eve dönmezsen, sonunuz Leydi ile olduğu gibi olurmuş." deyip kendini parkenin üzerine bıraktı.

Gri KelebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin