Hızla parmaklarımı piyanonun üzerinde gezdirdim. Yıllar sonra, ezbere bildiğim tek melodiyi çalıyordum istemsizce. Buraya gelirken aklımda bunu yapmak yoktu ama dedim ya, istemsizce oluyordu.
Şarkının hareketli yerleri yaklaştıkça daha da hızlanıyor...
Müzikal mülakatı için fikirler bulmaya çalışıyordum ama tek yaptığım oturduğum bu kütüphane masasında düşünceler eşliğinde boğulmaktı. Benimle aynı bölümde okuyan ve müzikale katılmak isteyen bir kız yanımdaki sandalyede oturuyor ve saatlerdir çizip yazıyordu. Sanırım bir tiyatro gösterisi hazırlıyordu. Çünkü yazdığı konuşmaları ve çizdiği kostümleri görebiliyordum.
Bense ondan önce gelmeme rağmen hiçbir şey bulamamıştım. Tabii ki de mülakata başvuru yapmadan önce ne yapacağımı kabataslak düşünmüştüm fakat kalbim bunun iyi bir fikir olmadığını söylüyordu.
Piyano çalacaktım.
Yıllar önce piyano kursunu bitirmenin heyecanıyla babam ve annem için yazdığım besteyi çalacaktım.
Fakat o besteyi hiçbir zaman tamamlayamamıştım. Bir hevesle yazmaya başladığım o beste aile faciasıyla yarım kalmıştı. Abim her ne kadar tamamlamamı ve onun için çalmamı söylesede bir daha hiç oturmamıştım o piyanonun başına.
Bu yüzden yeni bir beste yazacaktım. Ama bu düşündüğümden daha zordu.
Sıkıntıyla başımı masaya yasladım. Daha vaktim vardı fakat son ana bırakmak istemiyordum. Bu yüzden düşünmeliydim. Daha hareketli bir beste olsun istiyordum çünkü yeterince kasvet yayıyordum ortama. Biraz hareketli bir şeyler çalabilirsem juriyi etkileyebilirdim.
Belki de çoktan beste yazarı bulmuşlardı? O zaman yapımcılık için şansımı denemeliydim. Ayak işleri bile yapardım ama sahnede asla görev almazdım. Asla!
Yanımdaki kızın ayaklandığını görünce refleks olarak başımı kaldırıp ona bakmıştım. Tabii onun da bana baktığını bilmiyordum. Ben bakışlarımı çekmeye fırsat bulamadan konuşmaya başlamıştı.
"350 kişi arasından 60 kişilik kadroya seçilmek istiyorsan daha çok çabalamalısın." diyerek çarpık bir gülümsemeyle kağıdıma bakmıştı.
Bende bakışlarımı kağıdıma çevirdim. Yazdığım tek nota bana alayla bakıyordu. Oflayarak omuzlarımı düşürdüğümde göz ucumla yanımda dikilen kızın gülerek uzaklaştığını görmüştüm.
O kadar kişi başvurmuş muydu gerçekten? Daha başvurular bitmedi ayrıca!
Gerçekten daha çok çabalamalıydım...
~~
Saat 18.42'yi gösteriyordu. Hava çoktan kararmıştı. Her ne kadar burda kalmak istesem de acıkmıştım ve yurda geri dönüp akşam yemeğimi yemeliydim. Bu yüzden hızlıca eşyalarımı toplayıp çantama sıkıştırdım. Sağa sola savrulmuş buruşuk kağıt parçalarını çöpe atıp kütüphaneden çıktım. On dakika sonra yurdun kapısındaydım.
Ailem Busan'da yaşadığı için mecburen yurtta kalıyordum. Seul hakkında bildiğim en iyi şeylerden biri dairelerin küçük ve pahalı olmasıydı. Tek başıma kalacak kadar zengin değildim ve ayrıca yurt odaları daha genişti.
Oda kartımı cihaza tutup kapının açılmasını bekledim. "Klik" sesi gelince hiç vakit kaybetmeden içeri girdim. Koridor da dışarısı kadar soğuktu çünkü.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.