"Baban gelene kadar ben yemeği hazırlarım. Sen de o zamana kadar istersen dinlen tatlım."
Eve kapıdan henüz girmişlerdi. Aymira, kardeşi ve annesiyle beraber eğlenceli bir gün geçirmişti ve akşamüstü olana kadar evin yolunu bulamamışlardı. Lunaparkta binmedikleri araç kalmayınca kendilerini sinemaya atmışlar ve vizyondaki en güzel görünen animasyon filmini seyretmişlerdi. Eve dönerken herkesin keyfi yerindeydi. Aymira'nın bile...
Fakat bazı gerçekler unutulmuyordu.
Aymira odasına çekilirken üzerine ne giyeceğini ve nasıl gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Gece orada olacağı kesindi. En kötü ihtimalle bir taksiye binmesi gerekecekti. Veya belli bir mesafeye kadar metrobüsle ilerleyecek ve oradan sonra taksiye binecekti. Ama her şeyden de önemlisi yanına giyecek bir şey alması gerekip gerekmediğiydi.
Kendini yatağının üzerine sırtüstü bırakarak tavanına doğru bakıp düşünce deryasına doğru derin bir yolculuğa çıktı. Bu zamana kadar kendisini hep hazırlamış, bugünün geleceği bilinciyle yetiştirilmişti. Lakin 17 yaşında geleceğini inşa edeceği zamanda yüzleşeceğini tahmin edememişti. En az kendi kadar ailesi için de üzülüyordu. Hayatının bir noktasında elbet anne ve babasını kaybedecekti. Ölüm kaçınılmazdı. Fakat anne ve babasının evlatlarından uzak kalması, ölümden beter bir his olmalıydı.
Muallakta kalan her şey insanın kalbinde çukur oluştururdu.
Ve asla sonu gelmezdi.
İndikçe daha derine iner, kalbinden başka bir organa sıçrayarak devam eder ve tüm vücuduna kötü huylu kanser hücresi gibi yayılırdı.
Gözlerini kapatarak gece gördüğü rüyanın yansımalarını hatırlamaya çalıştı. O göğsünü huzurla dolduran ışığı tekrar hissetmek, tüm bu yaşadığı olayların bedenine yaydığı negatif duygulardan arınmak istedi. Sadece o anki tarifi imkansız ve sonsuz sevginin sunulduğu enerjiyi bünyesine katmalıydı. Bunu yapmalıydı aksi halde kendini karanlığın içerisinde kayboluyormuş gibi hissediyordu.
"Bu kadar düşünmemelisin."
Kulaklarında yankılanan ihtiyatlı bir sesle gözlerini bir anda açtı. Bembeyaz bir boşlukta duruyordu. Ayaklarının zemine değdiğini hissetmediği gibi havada asılı kaldığına dair bir hissiyatta yoktu bedeninde. Telaşla nerede olduğunu anlamak istercesine etrafına bakınırken kulaklarında o sesi bir kez daha işitti.
"Korkmana gerek yok Aymira."
Sesin geldiği yöne doğru baktığında karşısında beyazlar içerisinde bir yaşlıca zat gördü. Yüzünü tam göremiyor ama hafifçe uzamış düzenli beyaz sakallarını seçebiliyordu. Işık o kadar berrak ve netti ki, görüş alanı fazlasıyla daralıyordu.
"Siz de kimsiniz? Burası neresi?"
Sesi zihninde yankılanırken Aymira sadece rahatladığını ve her şeyin yoluna girdiğini hissetti.
"Burası senin zihin dünyan ve ben de senin önderinim. Bana gel Aymira. Derin bir nefes al ve bana gel."
Aymira gözlerini bir kez daha açtığında odasındaydı. Hala yatağının üzerinde uzanıyor ve tavana doğru bakıyordu. Kalbinde bir şeylerin hareketlendiğini hissetti. Başaracağını biiyordu. Bu gece yola çıkıp o kutsal mekana gideceğini ve Ayasofya'nın heybetinde kutsanacağına inanıyordu.
Hayatı altüst olmuştu.
Nedense hayatının altının üstününden daha güzel olacağına karşı inancı artık tamdı.
Yatağından hızla kalkarak odasının içinde heyecandan yerinde duramadığı için volta atmaya başlamıştı. Ne giyeceğini veya nasıl görüneceğini düşünüyordu. İçeride kimlerle ve nasıl kişilerle yoldaşlık yapacaktı, hiçbir fikri yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçgen Serisi 1 - Zamansızlar (+18)
FantasySırlar yıllarca saklanan ama elbet bir gün ortaya çıkmaya çalışan birer yaramaz çocuk gibidirler. Fakat çoğu zaman ortaya çıkmaları büyük felaketlerin geleceğinin habercisidir. Aymira o gün hayatına başlarken kaderini büyük bir sırla değiştireceğin...