Christopher'ın gözünden:
Adımlarımı yavaş yavaş zorlayarak atarken karşımdaki eğitmenim -adını Heim olarak öğrendiğim- ile beraber eğitim göreceğim alana doğru ilerliyordum. Karşımdaki cübbesinin arkasına sığınmış gizemli kişiden ne gibi bir performans beklediğimizi hiç bilmiyordum. Burada neler döndüğüne dair en ufak bir fikrim yokken işler iyiden iyiye garipleşmeye devam ediyordu.
Neler yaşadığımızı idrak etek kolay değildi elbette. Hayatımızın bir günde iki yabancının getirdiği mektupla değişeceğini hiçbirimiz kestirmiyorduk. Belki de çoğumuzun yaşantılarında daha önemli gelişmelerin olduğu bir dönemdeydik veya üniversite için güzel planlar yapıyorduk. Ya da hayatımızın en boktan zamanlarıyla yüzleşmek zorunda olduğumuz depresyon silsileleri dönemindeydik. Ne fark ederdi ki?
Sonuç olarak artık hepimiz buradaydık.
Karşımızda hiç tanımadığımız ve nereden geldiklerini bilmediğimiz cüppeli/gizemli kişilerden, sözüm ona eğitim alıyorduk. Artık alışık olduğumuz her şey ardımızda kalmış birer kırıntı gibi ufalanarak kayboluyorlardı anı denizinde.
"Nasılsın Cristopher?"
Heim sessizliğini bozarak bize eğitim için ayrılan alana geldiğimizde karşımda durmuş yere doğru bakarak benimle konuşuyordu. Gerçi yere bakıp bakmadığını da anlamak pek mümkün değildi. Başındaki cüppe yüzünü tamamen bir karanlığa esir ediyordu. Zefr haricindeki herkesin başı öne eğikti ve gerekmedikçe sessizliklerini bozmuyorlardı.
"Buna cevap vermek açıkçası zor olur benim için." diyerek sorusunu cevapladığımda tatmin olmuş olmayacak ki bana doğru bir kez daha aynı soruyu sordu. "Nasılsın Cristopher?"
İçimde köpürüp kalbimi öfkeyle dolduran enerjiyi defetmek için derin nefesler alarak ellerimi sabit tutmak adına yumruk yaparak öfkemi kontrol etmeyi denedim. "İyiyim." dediğimde dudaklarımdan dökülen bu kelimeye ben bile inanmamıştım. Yine de iğneleyici tonundan karşımda 'aptal' bir insan olsa sinir katsayımın ciddi anlamda yükseldiğini anlayabilirdi.
Ancak bu Heim için geçerli değildi anlaşılan.
"Nasılsın Cristopher?"
İçimde biriken öfkeyi bastırmak benim için ciddi anlamda zorlaşırken bu öfkenin bedenimde bir anda peydahlanmasına anlam veremiyordum. İçimdeki öfkeyle Heim'in üzerine doğru atağa geçtiğimde Heim elini kaldırdı ve beni olduğum yere mıhladı. Hiçbir uzvumu hareket ettiremiyordum.
"Bana karşı dürüst olman hiçbir şey ifade etmez. Eğer kendine karşı dürüst olmazsan, dürüstlüğüne karşı açtığın savaşın bedeninin içinde harlanan ateş misali büyük bir öfkeye dönüşür."
Heim etrafımda daire çizerek dönerken benimle konuşmaya devam ediyordu. "Bedeninde yatan gücün açığa çıkması için dürüstlük kilit anahtarın olmak zorunda. Sen diğerleri gibi değilsin Cristopher. Hayatın boyunca başkalarına yalan söyledin, bu doğru. Ama kendine asla yalan söylemedin."
Sanki beni tanıyor gibi konuşuyordu. Sanki hayatımın her anında benimleymiş gibi. Sanki karşımdaki kişi benmişim gibi...
Aklımdaki bu saçma sapan düşünceleri savuşturarak derin bir nefes aldım ve içimde yanan öfke ateşini dindirmek için ruhumu en soğuk ve karanlık düşüncelerin içerisine doğru ittim. Heim karşımda bütün ciddiyetiyle dikiliyordu. Etrafımda daire çizmeyi ne zaman bıraktı hiç bilmiyordum. Dünya o kadar farklı bir zaman diliminde akıyordu ki, hislerimin bile esnekleştiğini duyumsamak zor olmuyordu.
"Gücünü keşfetmek sabır ve zaman ister. Sen de bu zamanı kazanmak istiyorsan bütün hislerine karşı dürüst olmak zorundasın. Yoksa duyuların sana görmen gerekenleri göstermez!"
"Nasıl yani?"
"Senin yeteneğin..."
"Zefr buraya gel!"
Bir anda bahçeden yükselen bu sesle beraber hepimiz, Aymira ve hocasının olduğu tarafa doğru koşturmaya başladık. Sesindeki emir veren otoriter ses, genelde yetişkinlerde görülen ve en vahim olaylar karşısında soğukkanlılıkla endişeye mahal vermeyecek bir liderin sesiydi.
Yanlarına vardığımızda Aymira yerde matın üzerinde baygın bir şekilde yatıyordu. Yüzündeki tuhaf tebessüme bir anlam veremesem de Zefr onun iyi olacağını ve sadece aldığı eğitimin zorluğu karşısında baygın düştüğünü söylemişti. Ardından uzun kollarıyla onu kaldırdığında peşinden gitmek istedim. Onun iyi olacağından emin olmak istiyordum.
Ancak yapamadım.
Sadece ardından bakakaldım olduğum yere çakılmış bir vaziyette.
Sarah onlarla birlikte gidiyordu. En azından yanında insan olarak birisi bulunacağı için kalbim bir nebze olsun rahatlamıştı.
Yine de eğitimine devam edebileceğimi çok sanmıyordum. Aklım istesem de istemesem de Aymira'daydı. Onun neden bayıldığından çok ne zaman ayılacağını merak ediyordum. Bu yerde beni rahatsız eden bir şey vardı ama ne?
"Şimdi nasıl hissediyorsun?"
Heim ile antrenman alanımıza ne zaman geldiğimizi bile fark etmediğim için ne kadar süredir zihnimin derinliklerinde düşünce halinde olduğumu da idrak edemiyordum. Sorusuyla beraber gerçek dünyaya çekildiğimde bedenimdeki ısı kaybını fark ettim. Üşüdüğüm söylenemezdi ancak hafif bir ürperti yayılmıştı her bir uzvuma. "Üşüyorum ve..." cümlenin devamını getirip getirmeme arasında gidip gelirken mantığım ve iç dünyam çelişiyordu. Bazı hisleri gerçekten net ve dürüst bir şekilde kabullenmem gerekiyordu lakin bunu Heim'e söylemeliydim gerçekten?
Heim karşımda cevap bekleyen bir ses tonuyla "Ve?" diyerek beni konuşmamı tamamlamama için teşvik ederken mantığım kendi zaferini ilan ederek bedenimin kontrolünü eline aldı. "Ve Aymira için endişeleniyorum."
Heim cümlemi bitirdiğimde hiçbir tepki vermeden karşımda dikildi. O kadar ciddi duruyordu ki, kıyafetindeki kumaşlar hareket etmese kendisinin taşa dönüştüğünü düşünmeye başlayabilirdim. Yüz ifadelerin görememek karşımda bir robotla çalıştığım hissiyle boğuyordu zihnimi.
"Duygularını kabul ettin. Bunu bana söylediğin şekliyle kalbine ve aklına da aynı anda kabul ettirmen gerekiyor."
İçimdeki öfke ateşini bastırmayı deneyerek derin bir nefes aldım. Bedenimde hissettiğim bütün duyumları, kalbimdeki duygularla bütünleştirip aklıma kabul ettirdim. Tek düşündüğüm şey duygularım ve tek hissettiğim şey soğuktu. "Şimdi gözlerini kapat!" dediğinde bir anlam veremesem de gözlerimi kapattım.
Kaç dakikadır bu şekilde durduğumu bilmiyordum. Sadece duygularım ve karanlığın rahatsız edici sesiyle baş başaydım. Heim sadece beklemem gerektiğini söylüyordu ancak bu eğitim en zor yanlarından biriydi benim için. Sabretmek konusunda asla başarılı olduğumu hatırlamıyordum. Tam sıkılmaya başlamış ve gözlerimi açacaktım ki sağ tarafımdan bana doğru uzanan bir el gördüğümde hızla irkildim ve arkamı döndüm. Gözlerimi açtığımda Zefr bana doğru elini uzatıyordu.
"Ama bu nasıl olur?" dememe kalmadan Heim sorumu yanıtlamak için hazır bekliyormuşçasına beni susturmak için elini havaya kaldırdı. "İnsanların birkaç saniye önceden neler yapabileceğini görebilirsin. Bunun için kendinle barışık olup sabretmelisin."
Dediklerinden hiçbir şey anlamasam da Zefr'in sözleriyle kendimi bambaşka bir konuya odakladım.
"Aymira uyandı."
***
Canlarımmmm biliyorum uzun süre bölüm atamadım size. Ama şöyle bir durum var ki bazen biz yazarların tıkanma ve soluklanma dönemleri olabiliyor. Yoğun çalışmalarım da bunun üstüne tuz biber olunca iyiden iyiye size uzak kalmış oldum. Bugünden itibaren elimden geldiğince size yeni bölüm paylaşacağım ve izleri hikayenin kalan kısmıyla buluşturacağım.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçgen Serisi 1 - Zamansızlar (+18)
FantasySırlar yıllarca saklanan ama elbet bir gün ortaya çıkmaya çalışan birer yaramaz çocuk gibidirler. Fakat çoğu zaman ortaya çıkmaları büyük felaketlerin geleceğinin habercisidir. Aymira o gün hayatına başlarken kaderini büyük bir sırla değiştireceğin...