Aymira'nın gözünden:
Adım adım girişinden içeriye doğru ilerlerken mermer zeminde, her bir ayak sesim gecenin derin dehlizlerine doğru yankılanıyordu. Önümde giden beyazlar içindeki adama hiçbir şey söyleyemediğim gibi onun da ağzını bıçak açmıyordu.
Sadece ilerliyorduk.
Etrafımdaki aydınlatmalar sayesinde yolumu düzgünce görebiliyor ve adımları sağlam atıyordum. Yine içimde bitip tükenmek bilmeyen bir endişe duygusu vardı. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ne yapacağımı veya ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Kalbim deliler gibi çırpınırken kafesin içerisindeki bir kuş misali, ciğerlerim nefesi kesik kesik alıyordu.
Anın tadını çıkarmaya ve bu kutsal toprakların üzerinde yürürken kendimi ilk kez geliyormuşçasına gecenin en güzel ışık kaynağı olan Ayasofya'nın eşsiz manzarasını seyretmeye koyuldum. Daha önce defalarca ailemle gelip görmeme rağmen buraya yabancı gibi hissediyordum.
"Gecenin Kubbesi harika görünüyor değil mi?"
O kudretli ve güçlü ses bana tekrar hitap ettiğinde olduğum yerde durup Ayasofya'nın giriş kapısına geldiğimizi fark etmemle bana önderlik eden kişiyle göz göze geldim.
Nefesim kesildi.
Bir yıldız gibi göz bebekleri küçük noktacıklarla parlıyordu. Gözlerinin beyaz olması gereken yerleri simsiyahtı. Resmen karanlık bir suyun içerisinde yüzen yıldızlar gökyüzünün şu anki halinden farksızdı. Tüylerim diken diken olurken sanki kendi ışığı varmışçasına parlayan yüzündeki tebessüm içimi istemsizce rahatlatıyor ve kendimi huzurlu hissetmemi sağlıyordu.
"Korkmana gerek yok Aymira."
"Ben korkmuyorum. Sadece... bu çok..."
"Ürkütücü?"
"Güzel!"
Dudaklarımdan bir anda fırlayan o kelimeyle beraber kendimi bıraktım. Sanki nefesimi saatlerdir tutuyormuşçasına ağrıyan ciğerlerim derin bir nefes alarak rahatlamıştı. Bedenimdeki kan akışı dinginleşirken kalbim bir miskin hayvanmış gibi ağır ağır hareket ediyordu.
"Sadece zamanın akışı düzelmeye başladı. Vücudun bu yüzden ayak uydurmaya çalışıyor. Manzara çok güzel olsa da acele etmeliyiz."
Ne diyeceğimi bilmiyordum. Kafamı onaylarcasına salladığımda peşinden ilerlemeye devam ettiğimde Ayasofya'nın ana kapısında durduk. Büyük kapı kapalıyken daha da heybetli görünüyordu. Sanki içerideki hazineyi korumak istercesine örtülen sur kapıları gibiydi.
"Burada gözlerini kapatmamız gerekecek. Ben aç diyene kadar açmamalısın. Bana güveniyor musun Aymira?"
Adamın yaşça çok büyük olan sesi genç yüzüyle tezat oluşturuyordu. İhtiyatlı konuşma şekli sanki bilge bir alim gibiyken tebessümü ve gözlerindeki parıltılar yirmili yaşlarında bir gencin yaşam enerjisini yayıyordu bedenine. En azından bana yansıyan buydu.
Kafamı onu onaylarcasına salladığımda yavaşça gözlerimi kapattım ve elimi ona doğru uzattı. Elleriyle buluşan ellerim bedenimdeki bütün ağırlığı bir anda yok ettiğinde kendimi havaya süzülüyormuş gibi hissettim. Zaman etrafımda sanki su gibi akıyormuşçasına üzerime düşen yorgunluk hissiyatıyla ne yaptığımı bilmeden beni beraberinde sürükleyen adamın peşinden gidiyordum.
Sonsuza dek sürecekmiş gibi hissettiren yolculuğun sonuna geldiğimizi anladığımda olduğumuz yerde durduk. Gözlerimi daha fazla kapalı tutamıyordum. Karıncalanıyor ve kaşınıyorlardı. Gözlerimin içerisinde dışarı atılmayı bekleyen çapaklar varmışçasına batıyordu göz pınarlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçgen Serisi 1 - Zamansızlar (+18)
FantasySırlar yıllarca saklanan ama elbet bir gün ortaya çıkmaya çalışan birer yaramaz çocuk gibidirler. Fakat çoğu zaman ortaya çıkmaları büyük felaketlerin geleceğinin habercisidir. Aymira o gün hayatına başlarken kaderini büyük bir sırla değiştireceğin...