Kalbi attığı sürece hata yapardı insan, kalbi attığı sürece doğruyu bulurdu. Hayal kurdukça var olurdu, hayallerden uzaklaştıkça varlığını unuturdu. Hayaller güzelleştirirken dünyayı, hayal kurmamak karartırdı. Tüm hayalleri elinden alınan bir çocuğa yeniden başla ve hayal kur diyebilir miydiniz? İşte ben o çocuktum ve fark ediyorum ki birinin bana o imkânsız sözleri söylemesi gerekmiş...
"Biliyor musun, sen aslında çok güçlüsün," dedi Levent Bey. "Her şeye rağmen güçlüsün." Omuz silktim ve pipeti dudaklarımın arasına hapsettim, portakal tadı ağzımda dağılıyordu. "Güçlüyüm ve bundan nefret ediyorum."
"Güç nefret edilecek bir şey değil Eylül." Derin bir nefes aldım. Ardından başımı camdan kaldırıp onun yüzüne baktım. "Babamı görmek iyi geldi." Başını koltuğa yaslamıştı. "Herkese sevdiklerini görmek iyi gelir." Haklıydı, iyi gelen şeyler hep zor olanlardı ama. "Sanki son görüşmemizmiş gibi hissettim," diyerek içimi çektim ve duygusallığa kapılmamaya çalıştım. "Bilemezsin." Aramıza derin bir sessizlik girdi. Muhtemelen o da benim gibi düşüncelerinin en kuytu karanlık köşesine sinmiş, bundan sonra ne olacağını düşünüyordu.
Birkaç dakika sonra tek kelime etmeden arabayı çalıştırdı. Gözlerim istemsizce etrafı kontrol ediyordu, korkmadığımı düşünüyordum aslında ama zaman geçtikçe her şeyin farkına varıyordum. Eğer olması gereken kötü olansa zamanın etrafıma ördüğü zayıf duvarlar yıkılırdı. İçimdeki ses korkak olduğumu fısıldadı, haklıydı da. "Silahın yanında mı?" diye sordu Levent Bey, başımı salladım. "Evet." Başka bir şey söylememişti ama tedirgin olmama yetmişti, parmaklarımı birbirine geçirip hızla geçtiğimiz yolları seyretmeye başladım. Muhtemelen bu sokaklardan daha önce geçmiştim ama her şey gibi yön duygum da zayıftı ve kaybolmam olağan bir ihtimaldi. Bir yudum daha portakal suyumdan içip derin bir nefes aldım.
"Şimdi," diye fısıldadı Levent Bey. "...sana ikinci kararımı açıklayacağım." En son bu heyecanı yıllar önce sınıf başkanı seçme yarışmasında yaşamıştım sanırım. "Şu poşeti al," dedi, öne uzanıp camın önünde duran poşeti aldım. "İçindeki defter ve kalemi çıkar." Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışarak çıkardım. "Buraya kadar geldiğimiz yolu hatırlıyor musun?" O kadar da kıt değildi hafızam. "Evet?"
"Aklında kalan en belirgin şeyi çiz lütfen."
"Neden?"
"Eylül gördüğün, aklında yer edinen bir şey var değil mi? Onu çiz." Birkaç saniye düşündükten sonra en basit şeyi çizmeye başladım. Gövdesinde büyük bir pası olan çöp konteynerı... "Güzel, şimdi oraya babamı ziyaret ettikten sonra yazar mısın?" Soru sormadan yazdım ve ona döndüm. "Neden yaptım bunu?" Ciddiyetle yola bakarken biraz kaşlarını çattı. "Yarın başımıza ne gelir bilmiyoruz, küçük bir anı olsun istedim." Bu sadece bana mı saçma gelmişti? Derin bir nefes alıp defteri kapattım, Ömer Bey'in evine gelmiştik. "Defteri al, yanında olmasını istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAH KAR (KITAP)
RomanceBir adam düşün simsiyah bir kalbi var. Nefretle harmanlanmış buz mavisi gözleri, keskin ve soğuk bakışları... İşte o Levent Köksal nefretin vücut bulmuş hali! Nefretini kusacağı kıza geri dönülemez bir şekilde aşık olacak ta ki onu öldürene dek... B...