❅26.Bölüm❅

174K 2.5K 261
                                    

İnsan her şeyin altından kalkar da ruhundaki depremin altından kalkamaz derdi babam. Ruhumdaki ağırlık anlayamadığım bir deprem olmalıydı, nefes almaya devam etsem de kurtulamayacağım bir enkazın kör noktasında kalmış olmalıydım. Tüm bu yaşananların, tüm bu şuursuz duyguların başka anlamı olamazdı.

Gözlerimde bir veda hüznü hâkimdi. Gri ve mavinin birbirine karıştığı sonsuzluğa dalıp gitmiştim. Gökyüzü sanki her şeyin biteceğini ve hiçbir şeyin aslında bitmeyeceğini gösteriyordu. Arkada kalmaya devam eden yollar ve sonsuzlukla eş değer duygular... Tutkular, acılar, öfke, nefret...

Her şey. Bu karmaşaydı, bu asla bitmeyecek bir karmaşaydı. Hikâyenin sonunda ne olacağını herkes biliyordu, hikâyenin sonunda sırayla hepimiz ölecektik... Tüm hikâyeler bir doğumla başlayıp, bir ölümle son bulmaz mıydı zaten?

Gecenin zifiri karanlığı ruhlarımıza yansıdığında gözlerimi karanlıktan çekip arabayı kullanan adama ittim. Ömer Bey son derece sessiz ve düşünceliydi, hemen yanında oturan gecenin karanlığından daha karanlık adam ise sessizlik ye- minini sürdürüyordu. Gözlerim Koray'a kaydığında başını cama yaslayarak uyuduğunu gördüm. Zaman iç içe geçmiş sürpriz kutular gibiydi, bazen o saçma sapan kutuların içinde gizem vardı. Bazense tam olarak boştu zaman...

Yollar geride kaldıkça biraz daha yaklaşıyorduk, nereye gittiğimizi bilmiyordum. Bir yandan her şeyi öğrenmek istiyordum, diğer yandan hiçbir şeyi umursamıyordum. Ruhum gibi isteklerim de araftaydı. Bir hafta önce bu saatlerde korkarak Levent'in gözlerine bakıyor ve ölüme koşuyordum. Kendimce koştuğumu sanıyordum...

Bu oyun benim için fazlaydı, aslında bu oyun herkes için fazlaydı. O bomba patlamadığında Levent'in gözleri hiç olmadığı kadar kararmıştı... Ardından o ses her şeyi ortaya sermişti. Ben koskoca denizi öldüren bir balıktım! Her şeyi mahvetmiştim, rezil olmak ise en masum şeydi...

"Nefret aşka kök salmış."

Bir pencerenin kenarına bırakılan telefondan her şeyi izlemişti... Bu oyun benim için fazlaydı! Levent bana hiç bağırmadığı gibi bağırmıştı o pis yerden çıktığımızda. Her şeyi mahvettiğimi yüzüme haykırmıştı, hiç kırmadığı kadar kırmıştı... Bir haftadır birbirimizden kaçıyorduk. Hep olması gerektiği gibi.

Vedat'ın kurduğu tuzağa düşmüştüm, o bana git derken kalmayı tercih etmiştim.

"Sana beni düşünme dedim! Bana acıma dedim!"

Levent'in sesi kulaklarımda çınladığında zorla yutkunup bakışlarımı karanlığa çevirdim. Onun yanında kalarak Vedat'a koz vermiştim, artık ikimize de her taraftan saldırabilirdi. Duyguların önüne set çekmek mümkün değildi ve o bunun farkındaydı. Benim Levent'e bağlandığımı görmüştü, muhtemelen Levent de bir şekilde kendini bana yakın hissediyordu. Hiçbir şey yoksa bile beni Melek'e benzetiyordu ve bu onun zaafıydı. Düşündükçe işin içinden çıkamayacaktım. Eskiden, çok eskiden işin içinden çıkamadığımda çığlık atardım. Sanki rahatlardım da, yine bağırsam avazım çıktığı kadar, yine çığlık çığlığa evin içinde sağa sola koşsam rahatlar mıydım acaba?

Öyle güçsüz hissediyordum ki, kurtların arasında kalmış gibiydim. Kurtlarla savaşmaya çalışan bir piyon gibiydim, aslında basit bir taş kadar bile gücüm kalmamıştı. Piyon bile savaşarak ölürken ben yolun başında pes etmiştim...

O bomba ben orada kalsam da arkama bakmadan kaçsam da patlamayacaktı. Ben kalarak kendimi ateşe atmayı tercih etmiştim.

Araba durunca gözlerim önünde durduğumuz eve kaydı. Bir nevi her şeyin başladığı yerdeydik, o dağ evinin önündeydik. Muhtemelen şu an durduğumuz yer benim vurulduğum yerdi, Levent'in beni dışarı attığı gün geldi aklıma. Çıldırmış gibiydi, bense kelimenin tam anlamıyla delirmiştim. Ağlayarak koşuyordum, sonra Koray çıkmıştı ortaya. "Eylül, iyi misin?" Benim nasıl olduğumu merak eden, objektif olarak baktığımda tek kişi Ömer Bey'di. "Evet." Gergin bir nefes aldı ve başını salladı. Levent tek kelime etmeden arabadan inip eve doğru yürümeye başlamıştı.

SİYAH KAR (KITAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin