❅38.Bölüm❅

141K 2.2K 237
                                    

Gözlerim kapıda dikilen adama kaydı. Ömer Bey ve Fırat öfkeyle solurken Ömer Bey küçük bir baş hareketiyle Sedat'a bakmasını söyledi. Fırat temkinlice yaklaşıp Sedat'ı kontrol etti ve ölmediğini söyledi. Diğer adamların yardımıyla onu çıkardıklarında Ömer Bey'e ürkekçe bakmaya devam ettim. "Sen vurmadın," dedi, elimden silahı alıp dolu olup olmadığına bakarken.

Boştu...

"Niye kimse duymuyor da bu kız duyuyor kapıyı!" diye bağırdı Koray'a bakarak. Gözlerimi boşluktan çekip kendime gelmeye çalıştım. "Nasıl eve girmeyi başardı bu adam?" Sert bakışlarım Ömer Bey'in gözlerine saplandı. "Neler dönüyor?" Cevap vermek yerine öylece bakmayı tercih etti.

"Benim bilmediğim çok şey var ama sizin bildiğiniz şeyler de haddinden fazla. Hangisi daha zehirli bilemiyorum."

"Ne demeye çalışıyorsun sen?" dedi tuhaf bir ses tonuyla. "Ne ima ediyorsun Eylül?" Gözleri öfke ve merakla karardı, umursamaz tavrımdan ödün vermeden derin bir nefes aldım. Şu an pişmanlık duyuyordum ve bu duyguyu anlatmaya hiçbir kelime yetmezdi. Keşke Sedat'ı dinleseydim. Belki de doğru söylüyordu.

"Hiçbir şey," dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle, ardından kimsenin yüzüne bakmadan hole geçip oturdum ve kollarımı göğsümde birleştirerek pencereye bakmaya başladım. Betül yanıma oturduğunda tek bir mimiğimi dahi oynatmadım, ona kızgındım, tıpkı bu evde nefes alan herkese kızgın olduğum gibi. "Eylül?" Ömer Bey sesini güçlükle normal tutuyormuş gibi konuştu, umursamadım. Kimseyle konuşmak istemiyordum, tüm konuşmalar boştu; düşünceler, hisler, her şey bir yalanın parçasıydı ve ben daha fazla büyütmek istemiyordum yalanları.

Koray'ın dikkatli bakışlarını üzerimde hissetmeme rağmen tepki vermedim. Zihnimde tüm düşünceler, tüm ihtimaller birbirine giriyordu. Koca bir ülke yıkılıyormuş gibi hissediyordum. "Artık bilmek istemiyorum," dedim titrek ses tonumla. "Ne olursa olsun umurumda değil." Yüzlerine bakmadan kalkıp Levent'in odasına geçtim ve kapıyı üzerime kilitleyip yatakta küçük bir cenin şekline gelene kadar büzüştüm. Pes ettiğiniz yerde yön değiştirirdi hayat. İnadına inadına üzerinize gelir ve istemediğiniz ne varsa üzerinize atardı. Pes etmiştim ve şu an tek istediğim gerçeklerin ortaya çıkmasıydı. Artık nefes alamadığımı hissediyordum, yolun sonuna gelen bendim ve bunu kimse gerçekten bilmiyordu.

Islak kirpiklerim her ne kadar karşı koymaya çalışsam da birbirine sarıldı, kollarımı bedenime sarabildiğim kadar sardım ve uykunun güvensiz kollarına ruhumu bıraktım...

                                                                                      ***

Ertesi sabah odadan çıktığımda Levent'i gördüm. Ardından Ömer Bey dikkatimi çekti, ikisi de mahvolmuştu. Koray ve Betül sessizce oturuyor ve üzüntüleri gözlerinden okunuyordu. Kalbim korkuyla atmaya başladı, o ve ben artık yorulmuştuk. Sormaya korkuyordum ama merak denilen korkunç his tırnaklarını zihnime batırdı. "Ne oldu?" dedim koltuktan destek alırken. Ömer Bey bana bakmazken Levent acıyla baktı. "Babam," dedi acıyla. "Vefat etmiş." Bir an başım döndü ve yere düştüğümü hissettim ama gerçekte olan titreyerek ayakta durduğumdu, hissettiğim değil.

Muhammed amcayı sadece iki defa görmüştüm, nasıl bir insan olduğunu bilmiyordum ama iyi olduğunu hissediyordum ve yabancı bir adamda baba sıcaklığını hissetmiştim. Üzüldüm, bu üzüntü beni bile şaşırttı. Çünkü artık daha fazlasının olmadığına inanıyordum ama hep vardı... Hep olacaktı.

Levent'in yanağındaki gözyaşı üzüntümü ve acımı artırırken güç bela yanına oturdum. Üzerinde siyah bir gömlek ve siyah pantolonu vardı. Gömleğinin kolunu dirseğine kadar katlamıştı, damarları görünüyordu. Bir an için o damarların boş olduğunu ve Levent'in cansız olduğunu düşündüm. Hiçbir düşünce bu kadar ürkütücü olamazdı...

SİYAH KAR (KITAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin