8

14 2 0
                                    



                                                               ÇOBANLARIN ARASINDA

Gün ağarmamıştı.

               - Fatma, diye dürttü abisi Mehmet. Fatma, hırıltılar içinde yatan babasına sarılmış yatıyordu. Uyanamadı. Akşamdan her zaman yaptığı gibi yüzüne gizlice süt sürmüş, uyuyana kadar Beneklinin nefesini yalamalarını yüzünde duyarak uyumuştu. Benekli arada bir hızını alamıyor salyası akıyordu Fatma'nın yüzüne. Elbisesine, yüzüne, saçlarına sinmiş sütü kokluyordu ıslak burnu ile ha bire kokluyordu.

- Fatma... Kardeşim uyan hadi... Ben de geleceğim, deyip duruyordun... Uyan bakayım... Fatmaaaa... Uyan. Bak gidiyoruz.

             Abisinin dürtmeleri sonunda uyandı. Gözlerini ovuşturuyordu. Beline kadar gelen örgülü saçları saçaklanmıştı.

- Hele şükür... Dedi. Nasılmış sabah erken uyanması... Kalk hazırlan. Yufkayı da beline dola. Abisi elinde sopası ve bir çıkınla dışarı çıktığımı gördü.

                  Uyku sersemi ile ayağa kalktığında babasını ilk kez uyurken gördü. Nefes alıp verirken çıkardığı hırıltılar yürek burkuyordu. Yorgana bürünmüş yumak olmuştu.

            Abisin koyunları ağıldan çıkarıyor olmalıydı. Melemelerini duydu. Uykusunu alamamıştı. Keşke uyanmasaydım, dedi kendi kendine. Henüz karanlık olsa da sabah güneşi uyanıyordu siyak bulutların ardından. Abisinin önüne kattığı  koyun sürüsünün peşine takıldı. Her seferinde kayanın tepesine çıkıp merakla abisinin gelmesini beklediği tarafa doğru yöneldiler. Oba evlerinden çıkıp koyun sürülerini önlerine katan çobanların ıslıkları, koyunların melemeleri akşam dönüşlerini hatırlattı. Çobanlar sürüleri ile yaylanın dört bir yanına dağılıyorlardı. Çobanlar olabildiğince hızlı gidiyorlardı. Yaz mevsiminin gelmesiyle otlar tükenmişti. Obanın yakınlarında koyunların otlayabileceği yeşil bir alan kalmamıştı. Her taraf sararmış kuru toprağa dönüşmüştü. Otlarda biçilmiş tepelerde kıvırıp kurutulma bırakılmıştı.  Çok uzak yerlere gitmek zorundaydılar.

             Fatma yanında Benekli adımlarını açarak yürüyordu. Benekli de alışık değildi. Süt kokusu uzaklaşınca meleyerek koşuyordu Fatma'nın peşinden.

Gün ağarmak  için   uğraşıyordu.Şimdi soğuk olan hava çok geçmeden alev topuna dönüşecekti. Yaz sıcağını gören toprak, buharı havaya verecek,  ısıttığı kuruttuğu toprağı alev topuna dönüştürüp, rüzgârla sağa sola dağıtıp canlıların üzerine savurup bunaltıcaktı. Her yer kurumuş, çalıların bir sapları kalmış, çam ağaçları son dallarını kurtarmışlar uzayıp gitmişlerdi.

            Mehmet, amcaoğlu Veli ve arkadaşları Kör Yusuf'un Ömer ve Güdük Hasan'ının oğlu Durmuş abisinin  arkadaşları idi. Onların koyunları daha fazla idi. Ve her birinde birer tane de fazla çoban köpeği vardı. Dağılmak üzere olan koyunları bir araya toplamak için sürülerin peşlerinden ayrılmıyorlardı. Komut bekledikleri filan yoktu.

              Obadan uzaklaştıkça ayağının altındaki toprağın değiştiğini fark etti. Taşlar çoğalmış, büyümüş, adım atmayı zorlaştırmaya başlamıştı. Ufak tepeler, çukurlar birden değişiyor kimi zaman büyük, kimi zaman geniş düzlükler oluyordu. Yüzlerce yıl köylünün işlediği, toprağını havalandırdığı, taşlarını temizlenip toprak köylünün terinin, çilesinin, nasır bağlamış ellerinin izini taşımıyordu.

BENEKLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin