Bazen zor zamanlar geçirmek herkes için geçerli olan bir şeydi. Kimi zor zamanlarını kolayca atlatır, onlarca çözüm bulabilirdi. Kimisi günlerce düşünse bile herhangi bir çözüme ulaşamazdı. Ben de öyleydim. Son zamanlarda tamamen çıkmazda hissediyordum kendimi. Çözüm bulamıyordum. Bulamadıkça sinirleniyor ve kendimi yıpratıyordum.
"Hyung, yardım etsek olmaz mı?"
Daldığım düşüncelerimin arasından Jungkook'un yumuşak sesiyle çıktım. "Hayır," dedim bana umutla bakan Jungkook'a. Olmazdı, öğretmen yardım aldığımı görürse eğer cezamı daha fazla uzatabilirdi. Bunun olmasını istemiyordum. "Siz Jimin'le yazınıza devam etsenize."
"Ama Yoongi hyung çok yorulduğunun farkındayız."
Jimin'e, "Yorulmadım," diyerek sildiğim masaya geri döndüm.
"Hyung alnındaki ter damlaları yorulduğunu çok belli ediyor."
Gerçekten Jimin ve Jungkook'a laf yetiştirmek imkansızdı. Ben ne dersem diyeyim başka bir şey söyleyerek sözlerime ekleme yapıp altta kalmama neden oluyorlardı.
"İyiyim ben," demekten yorulmaya başlamıştım. İyi miydim? Bilmiyordum. Peki iyi olabilecek miydim? Bunu da bilmiyordum. Bildiğim tek şey iyi olmaya çalıştığımdı. Zordu, zorlanıyordum ama hâlâ nefes alıyor, yaşama tutunmaya çalışıyordum. Annem ve kız kardeşim benimle kalıyordu, Jimin ve Jungkook vardı ve bir de son zamanlarda hayatıma girmiş olan Rose vardı. Onlar için devam etmeliydim zorluklara göğüs germeye.
Zilin çalmasına beş dakika kala işim bitmiş ve yorgunlukla Jimin ile Jungkook'un masasına çökmüştüm.
"Yoon Ji her öğlen nereye gidiyor?"
Dün Yoon Ji ile konuşacak zaman bulamamıştım. Konuşsaydım eğer büyük ihtimalle mantıklı düşünemediğim için saçmalayabilirdim. Zaten eve gittiğimde çoktan annemle Yoon Ji uyumuştu.
Jimin sağ eline çenesini yaslamış ve sorumu cevaplamıştı.
"Bilmiyoruz hyung. Seninle aramız açıkken canı sıkkın diye gidiyor sanıyorduk biz Jungkook'la."
"Neyse," dedim derin bir nefes alarak. "Derse geç kalacağız şimdi."
Üçümüz bir ayaklandığımızda yemekhaneden çıkmış ve merdivenlere yönelmiştik. Bu öğlen Rose bizimle değildi çünkü Hoseok ile Lisa buraya gelmişlerdi. Hoseok'la bakışlarımız kesiştiğinde Rose'a beni işaret etmişti. Ardından Rose yanıma gelerek bir işi olduğunu öğleden sonra okula gelmeyeceğini söyleyip hafifçe gülümsemişti.
Derse girdiğimizde yorgunlukla ellerimi sıramın üzerine koymuş ve kollarıma başımı yaslamıştım. Resmen yorgunluktan ölüyordum.
----------
"Yoongi hyung kalk hadi."
Omzumdaki dokunuşla irkilerek hızla yerimden zıplamış ve bana her kim dokunuyorsa sertçe elini itmiştim. Omzuma dokunanın Jungkook olduğunu gördüğümde rahatça bir nefes almıştım.
"Pardon," diyerek gözlerimi birkaç kez açıp kapattım.
"Önemli değil Yoongi hyung."
Sınıfta bakışlarımı gezdirdiğimde bomboş olduğunu görmemle bana gülerek bakan Jimin'e döndüm.
"Çıkış zili çalalı on dakika oluyor hyung."
"Ve ben tüm ders boyunca uyudum?"
"Aslında tüm öğleden sonra uyudun hyung. Ben de fazla yorulduğun için seni uyandırmadım."
Jimin iyi mi yapmıştı kötü mü yapmıştı emin değilim ama biraz da olsa dinlenmek iyi gelmişti yorgun bedenime.
"Hyung, sen uyurken teneffüste telefonuma mesaj geldi annenden. Kolundaki yara için hastaneye kontrole gitmen gerekiyormuş."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haptofobi
FanfictionKüçük umutlar besledim içimde, sonra fark ettim ki ben umutlarıma sığındıkça onlar benden kaçıyormuş. Ben kazandım sanıyorken kaybediyormuşum. • Haptofobi: İnsanların, kendisine dokunmasından korkmak.