Önceki bölümün kısalığı için üzgünüm. Bu bölümde telafi etmeye çalışacağım. Hepinizi çok seviyorum :3
Dün aldığım sarsıcı haberden sonra kendime gelmeyi zor da olsa başarabilmiştim. Yağmur gidiyordu. Elbette onun gitmesi için üzülüyordum. Ne de olsa kendisi benim çocukluk arkadaşımdı. Ama bir yandan da gitmesi çok iyi olacaktı. Keşke böyle olmasaydı da, arkadaşımı kaybetmeseydim. Belki derdimi dinlemiyordu ama en azından ben içimdekileri anlatarak rahatlıyordum. O dinlemese bile bana iyi geliyordu.
Düşüncelerimden sıyrılıp, mutfağa gittim. Dolabı açtığımda kahve bulamamanın verdiği hayal kırıklığıyla, nefesimi sinirle dışarıya verdim. Eğer kahveyi bu kadar sevmeseydim, oturur gökten kahve yağmasını beklerdim ama çok seviyorum yani. Hızla odama gidip üzerime günlük bir şeyler giydim. Kısa bir savaştan sonra kulaklığımı da buldum ve kendimi evden dışarıya attım. Yağmur yağıyordu. Market evimize uzak olduğu için, ne zaman markete gitsem yeni küfürler icat ederdim ama bu defa uzak olduğu için sevinç dansı bile yapabilirdim. Sonuçta o kadar yolu yağmurun altında, müzik dinleyerek gidecektim.. Yani kısacası tam bir Tumblr kızı gibi!!
Uzun bir yürüyüşten sonra markete girebildim. Kahvelerin oldugu yere dogru ilerlerken önüme çıkan kadın sayesinde irkildim. Anneme ne kadar da çok benziyordu öyle! Bir an gözlerimin dolmasına engel olamadim. Tabiki annemi 3 haftada unutacak degildim ama alışmaya çalışıyorudum. Her ne kadar yalnızlıktan mahvolsam da, annesizlige alışmaya çalışıyordum.
Önümde şaşkın bir ifadeyle bana bakan kadının gözlerine tekrar baktıgımda halime acımış gibi görünüyordu. Cidden o kadar berbat mı görünüyordum? Evet, annemin ölümünden sonra kendimi iyice boşlamıştım, bakımsızlaşmıştım ama halimde acınacak bir şey yoktu. Ben aynada sadece sevgilisi tarafından terk edilmis, aglamaktan gòzleri şişmiş bir kız görüyordum o kadar.
Bakışlarımı kadından çekip yürümeye başladim. Sonunda kahve reyonuna geldigimde gülümsedim. Bunların hepsini istiyordum. Elimdeki sepete kahveleri doldururken, içimden bir ses yüzlerce çikolata almamı soyluyordu. Sonuncu kahveyi de sepete koyduktan sonra çikolata almak için marketin içinde dolaşmaya başladım. Az önceki kadın tekrar karşıma çıktıgında sinirle gözlerimi devirdim. Neden bana öyle bakıyordu ki? Birine benzetmiş olabilir miydi ki?
Oldukça kibar olmaya çalışarak kadına baktım ve "Afedersiniz, birine mi benzettiniz acaba?" dedim. Kadının yüzünde küçük bir tebessüm oluştuktan sonra elini omzuma koydu ve "Hayır kızım, önemli bir şey değil." dedi. Tabi ya önemli değil onun için bana sikici bakışlar attı...
Hızla markette çıkıp yürümeye başladım. Kahretsin! Çikolata almayi unutmuştum ama markete geri dönmeye hiç niyetim yoktu. Eve yaklaştığımda kapının önünde Berk'i gordum. Arabaya sırtını yaslamış bir şekilde duruyordu. Halinden sıkılmış oldugu belliydi. Adımlarımı hızlandırıp yanına yaklaştım. Geldigimi gorunce gülümsedi ve göz kırptı. Ah! Çok tatlı değil mi? Bende gülümsedim ve "Sende anahtar yok mu neden burda bekliyorsun?" dedim. Berk derin bir nefes aldıktan sonra "Mahallenizdeki kadınlar ne kadar dedikoducu!" dedi. Dediklerinden bir şey anlamamıştım. Soru soran bakışlarla ona baktığımda bana daha çok yaklasti ve nefesini boynuma vurarak "Herkes aramızda bir şey oldugunu düşünüyor. Sadece size çok fazla geldigimden dolayı, senin eve erkek attığını düşünüyorlar. Eh, o erkek de benim kadar yakışıklı olunca kıskanmamak elde degil." dedi. Beyefendinin egosundan gecilmiyordu bu aralar.
"Sana bunlari kim söyledi bay egoist?" diye sordugumda kahkaha attı. "Bay egoist ha?" dedikten sonra çenesini elinin arasına alarak "Güzel!" dedi. Sinirle gozlerimi devirdim. Herkes arkamdan konusuyordu ve Berk hala işin ciddiyetine varamamıştı.
Son anda aklıma gelen şey ile irkildim. Demek marketteki kadın bu yüzden bana öyle bakiyordu!
"Herkes beni konusuyor yani..." dedim. Berk bana bakarak "Evet güzelim herkes seni.konusuyor. Artık popisin!" dedi ve tekrar kahkaha attı. Sinirli bi ifadeyle "Pardon ama bunun neresi komik?" dedikten sonra Berk arabaya binmemi soyledi. Tereddütsüz dedigini yaptım ve arabaya bindim. Elimdeki poşeti arka koltuga fırlattım ve "Bir şey mi oldu? Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
Berk, "Daha fazla burda kalman dogru degil sanırım. Benimle kalsan ikimiz için de daha doğru olur." dedikten sonra bana kısa bir bakış attı. Ne yani, artık Berk'in evinde mi kalacaktim? "İyi ama ben..." diye kekelediktwn sonra Berk eliyle ağzımı kapattı. "İtiraz istemiyorum. Eşyalarını sonra gelip alırsın." dedi ve tepki vermeme fırsat bırakmadan arabayı çalıştırdı.
Bir yandan annemin hatıralarıyla dolu olan minik evimden ayrılmak istemesem de diğer yandan Berk'in yanında olacağım için çok mutluydum.
****
Sabah uyandığımda kendimi, rahat yatagımda bulamayınca bir an endişelendim ama Berk odanın kapısında belirince onun evinde oldugumu anladim. Sahi, artık burda kalacaktım. Tabi Berk benden sıkılmazsa...
"Tünaydın uykucu." dedikten sonra masanın üzerindeki saate baktim. Öğlen olmuştu ve ben daha yeni uyanıyordum. "Neden uyandırmadın ki?" diye sordugumda Berk gülümseyerek "Çok tatlı uyuyordun ama." dedi. Bu cümle fazlasıyla utanmama sebep olmuştu. Yataktan kalktım ve odanın içinde bulunan banyoya girdim. Soğuk suyla yüzümü yıkadıktan sonra tekrar odaya döndüm. Berk odada yoktu. Bende odadan çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Duvarlardaki resimler dikkatimi çekmişti. Özellikle de küçük kız çocuğu Berk'e çok benziyordu.
''Kız kardeşim Nisa.'' Başımı Berk'e doğru çevirdiğimde kollarını birbirine kenetlemiş beni izliyordu. ''Peki şimdi nerde?'' dediğimde yanıma geldi ve ''Annemle birlikte yurt dışındalar. Yıllardır görüşmüyoruz desem daha doğru olur hatta.'' dedi. Biraz üzülmüştüm. Ailesinin zengin olduğu ortadaydı. Babasını soracaktım ama belki özel bir durumdur diye ısrar etmedim. Bu kocaman evde tek başına yaşaması yalnız olduğunu gösteriyordu. Ortalık kısa süreliğine derin bir sessizliğe büründü. Ama çok uzun sürmedi. Berk, sessizliği bozarak ''Neyse hadi kahvaltı yapalım.'' dedi. Başımla onaylayıp peşinden gittim. Hava güzel olduğu için hizmetçiler kahvaltıyı bahçeye hazırlamıştı. ''Hava ne güzel değil mi ?'' diye sorduğumda Berk'in beni izlediğini gördüm. Gülümseyerek ona baktığımda o da gülümsedi. ''Ne bakıyorsun öyle?'' dediğimde elindeki çatalı masaya bıraktı. ''Hiç,öylesine.'' dedi. Karşımdaki insanın bana böyle bakmasından asla hoşlanmazdım normalde ama Berk'in bakışları farklıydı. ''Bakma öyle.'' dedim ve masadan kalktım. Zaten aç değildim hangi amaçla oturuyordum ki? Arkamı dönmeden, ''Bugün eve gidip eşyalarımı almam lazım.'' dedim. Cevap vermesini bekliyordum ama herhangi bir ses gelmeyince yürümeye başladım. Peşimden gelen ayak sesi ile birlikte olduğum yerde durdum. ''Duru.'' İsmimi telafuz edişi hoşuma gidiyordu. Onun sesinden kendi ismimi duymak...
Arkamı döndüm. Yüzünden hiçbir ifade göremiyordum. Soru soran gözlerle baktığımda bana daha çok yaklaştı. ''Bir sorun mu var?'' dediğimde cevap vermedi. Elini belime koyduğunda istemsizce geriye doğru birkaç adım attım. Saniyeler içinde dudaklarıma yapıştığında engel olmak istedim ama beceremedim. Onu seviyordum. Ve ona engel olamıyordum. Dudaklarını, dudaklarımdan ayırdığında gözlerimin içine baktı. ''Seni seviyorum Duru.'' dedi sessiz bir şekilde. Ondan bunu duymak ne kadar da güzeldi. Bakışlarımı ondan kaçırdım. Duyulması zor bir sesle ''Bende.'' diye karşılık verdim. İlk defa onu sevdiğimi gerçek anlamda hem kendime hem ona itiraf etmiştim. Tekrar dudaklarıma yapıştığında engel olmak istedim ama kollarım onunki karşısında güçsüz kalıyordu. Daha fazla uzatmayarak öpücüğüne karşılık verdim. Zamanın geçmesini istemiyordum. Hep böyle kalmak, Berk'in yanında olmak istiyordum...
Bu bölümü severek yazdım . Bölüm şarkısı ile birlikte okursaniz daha iyi olur. Ayrıca telefondan yazdıgım icin baya zor oldu ama basardim ! :dD Umarim begenmişsinizdir.
Yorumlarinizi bekliyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FALL IN LOVE
Teen FictionHayatı sessizlikten ibaret olan bir kız... Şimdiye kadar hiç aşık olmamış bir erkek... İlk görüşte aşk olur mu sizce? Bence olur. Çünkü Duru,Berk'i ilk gördüğü andan itibaren seviyor.