1. Bölüm

972 45 9
                                    

2017

İntikam benim için soğuk yenen bir yemek değildir. Keyifle içilen çikolatalı bir süttür.

Küçük evimde mutlu ve huzurluydum. Hakkımda yapılan bilmem kaçıncı cinayet haberini izliyordum. Aslına bakarsanız hep aynı cümleleri duymaktan bıkmıştım. Mesela " Ard arda işlenen cinayetlere bir yenisi daha eklendi" yerine "Katilimiz listesinden bir kişi daha sildiği için kendini daha hafiflemiş hissediyor."yazabilirlerdi.

Hatta  bazı haber kanalları daha da ileri gidip psikiyatristleri çağırmışlardı.

" Çok zeki ve normal olmayan bir seri katille karşı karşıyayız. Psikolojik sorunları olduğunu düşünüyoruz."

Elimden gelse o televizyonun içine girip psikiyatriste şunları söylemek isterdim: "Bana bilmediğim şeyleri söyle doktor bozuntusu."

Peki ben nasıl bu kadar acımasız bir canavara dönüşmüştüm? Neden içimdeki kin büyürken bundan memnunum. Ya da kendimi kandırıyorum.

2010
"Beni bırakıp gitme!"

Ağlamaktan dediklerimin anlaşıldığını sanmıyordum. Bir nevi  kedi yavrusu gibi çıkıyordu sesim. Bana sadece bir mektup bırakmıştı ve bir çikolatalı süt. Ve gidiyordu. Canımdan  çok sevdiğim,  herkes bana sırtını dönmüşken kollarını benim için açan adam gidiyordu. Abim... Son kez arkasını döndü. Beni kollarının arasına aldı. Kulağıma fısıldadı.

"Seni her zaman seveceğim."

Yanağımı okşadı. Cebinden hafifçe kırışmış bir zarf çıkardı. Ama asıl gözüme çarpan şey belindeki silahtı. Gece karanlığında metalden yansıyan ışık silahı daha da tehlikeli kılıyordu benim için. Ama bunu ona sormamın ne yeri ne de zamanıydı. Bu işleri daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramazdı.

"Bu mektubu sana veriyorum ama hemen açma"

Gözleri dolmuştu ama bana çaktırmamak için gülümsemeye çalışıyordu. Onu tanıyordum. Her zaman yaptığı şeydi.

"Eğer gelemezsem -"

Tekrar ağlamaya başlamıştım.

"Yani geç gelebilecek gibi olursam bu mektubu oku tamam mı?"

Yalandı. Ya gelecekti ya gelmeyecekti. Bu sadece bana verdiği önemsiz teselliydi.

Başımı salladım. Abime son kez sarıldım. Hıçkırıklarımın arasından " Ben de seni seviyorum. Kendine dikkat et. "dedim.

Ufak bir sessizlik oldu. Sonra aynı anda "Beni unutma tamam mı ?"  dedik. Hafif bir gülümseme yayıldı suratımıza.

Kafalarımızı salladık. Cebime biraz para sıkıştırdı. "Hoşçakal."

Benim de hoşçakal demekten başka şansım yoktu.

"Hoşçakal."

Ve gidişini izledim. Yurt bahçesinden çıkışını...  Bütün hareketlerini, sözlerini, yüz hatlarını aklıma kazımaya çalıştım.
Onu unutmak istemiyordum.

*****

Aradan yedi yıl geçti. Ve o mektubu açtım. Zaten o yüzden oturmuş burada kendi cinayet haberlerimi izliyordum. Bir an abimin de bu haberleri izlemesini diledim. Belki o zaman benle gurur duyardı.

En iyisi hikayemi baştan anlatmak.

Çocukken hayat bana şu ankinden daha farklı görünürdü. Tek amacım oyunları kazanmak, alt kattaki çocukla arkadaş olabilmek, sonsuza kadar abur cubur yiyebilmekti ve daha sayamadığım bir sürü şey... Ta ki annem evi terk edene kadar. Babam annemin bir iş gezisine çıktığını söylemişti. Ben de salak gibi inanmıştım. Çok geçmeden eve başka bir kadın gelmişti. Annemmiş. Ve yanında da sırık gibi bir oğlan. İlk başta hiç anlaşamayacağımızı sandığım bu adam için şimdi ağlıyordum.

Başarılı bir çocuktum. Gerek okul hayatımda gerekse sosyal çevremde küçümsenemeyecek kadar iyiydim. Peki ne mi oldu? Annem olarak gelen insan kılıklı yılan  hayatımın içine etti. Başarılı olmamam, mutlu olmamam için elinden geleni yaptı. Bir nevi çocuğuyla kıyaslıyordu beni. Hiçbir şey onun oğlundan daha iyi olamazdı sonuçta. Ama şunu unutuyordu: Hiçbir güç bir çocuğun kalbindeki saf sevgiyi yok edemezdi. Edemedi de. İlk başta sinir olduğum hatta onunla sırık diye dalga geçtiğim abim-bunu demekte zorluk çekmiyorum-benim hep yanımda oldu. Sırdaşım, annem, arkadaşım, babam... Bütün görevleri üstlenen tek insandı o.

Bir gün okuldan  eve geldiğimde bir şeylerde değişiklik vardı. Ev sessiz, neşesizdi.Herkes yaşayan ölü gibiydi. Yemek masasında da bu sürerken daha fazla dayanamadım.

"Ne oluyor sabahtan beri!? Anlatın da biz de bilelim."

Normalde bu ani çıkışıma yılan kılıklı hemen karşılık verirdi ve bir tokatla beni yere oturdu. Ama sadece boş bir bakışla karşılaştım.

Babam sanki bu sorumluluğu üstlenmiş gibi konuşmak için doğru kelimeleri seçmeye çalışıyordu. Abim de benim kadar meraklı bekliyordu. Gerçekten önemli bir şey olmuştu ve bu muhtemelen kötü bir şeydi.

"Çocuklar..."
İkimiz de gözlerimizi dikmiş babama bakıyorduk.
"Evet."  dedim. Sesimdeki sabırsızlık bariz şekilde belli oluyordu.
"Annenizin bir hastalığı varmış."

Boğazını temizleyerek zaman kazanmaya çalıştı. Ve ağlamamaya. Gereksiz bir çabaydı ama biraz işe yaradı.

"Nasıl bir hastalık?"

Abimin daha şimdiden sesi titremeye başlamıştı.

"Anneniz kanser."

Ve derin bir sessizlik oldu.

"Asıl sorun bunun çok geç fark edilmesi . Çok geç. Hastalık son evredeymiş."

Lucy tam benim gözlerime bakıyordu. Yaşlarla dolmuştu gözü ama akmıyordu. Kıpkırmızıydı. Sanki  bana baktığı her saniye beni yakabilirmiş gibiydi. Sanki hasta olmasının sorumlusu benmişim gibi.

O an her şeyi bırakıp şunu düşünüyordum. Tamam dünya süper adaletli bir yer değildi belki de. Ama kendi adaletimizi sağlamak  için bize imkanlar sunardı. Yani intikam için. Belki de bu bir imkandı.

Gece herkes uyurken yanıma gelirdi. Zorla yatağımdan çıkarır küçücük şeyleri bahane ederek beni döverdi. Eğer bunları anlatırsam beni evden göndermekle tehdit ederdi. Hem söylesem ne olacaktı? Hiç kimse  tarafından takılmayacaktım. En azından bir evim vardı. Sustum ve sustum. Ama bir gün bana şunu demişti: " Annen de senin gibiydi. Ama bak şu an ortalıklarda yok. Sen de onun gibi olmak istemiyorsan ayağını denk al!"

Tamam. Annemden beni terk ettiği için biraz nefret ediyor olabilirdim. -eğer gerçekten kendi isteğiyle terk ettiyse tabi-.Ama bu kadarı fazlaydı. O zaman gerçekten bir gün onun gözümün önünde benden özür dilemesini diledim. Acı çekerek, omuzlarında yaptıklarının yükünü taşıyamazken. İçimdeki bir ses o günlerin çok da uzakta olmadığını söylüyordu.

Aklımda dolaşan düşüncelerden hemen sıyrıldım. Abim dişlerini sıkmış bir şekilde halının desenlerini inceliyordu. Ve göz göze geldik. Bana öyle baktı ki keşke o cadı hasta olmasaydı da abim bana böyle bakmasaydı. Bunu söyleyeceğimi hiç düşünmezdim ama dedim. Hızla sandalyesini çekti ve odaya doğru koştu. Arkasından ben de gittim. Ama ben odaya giremeden kapıyı kapatmıştı. Böyle durumlarda susmak en iyisiydi. Ben de sustum. Kapının önünde bekledim.

Tamam. O yelloza ne olacağı umrumda bile değildi. Ama abim bunu haketmiyordu. O gün bir karar verdim. Ne olursa olsun abim için her şeyi yapabilirdim.

HURTS LİKE HELLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin