2. BÖLÜM

497 38 13
                                    

Tamam. O yelloza ne olacağı umrumda bile değildi. Ama abim bunu haketmiyordu. O gün bir karar verdim. Ne olursa olsun abim için her şeyi yapabilirdim.
2010
Çok geçmedi. Yılan  -ona bu adı takmıştım-pardon Lucy Robert' ı tek başına bırakıp gitmişti. Ölmeden önceki günü hastanede son nefeslerini almaya çalışırken beni yanına çağırmıştı. İlk başta gitmek istememiştim çünkü geçecek muhabbeti biliyordum. Ama o kadar sene dayanmışken bir iki dakikanın zararı olmayacağını düşündüm.

Hastaneye girdiğim gibi hastanenin o bilindik kokusu burun deliklerimden içeri doldu. Yanlış hatırlamıyorsam 22 numaraydı. Ah ama yanlış hatırlama ihtimalim çok yüksekti. Çünkü Lucy hastaneye yatırıldığından beri üç ay geçmişti ve ben sadece bir kere gelmiştim. O da Lucy yatırılırken Robert'ın yanında olmak içindi.

Merdivenleri istemeyerek de olsa çıktım ve yirmi iki numaranın tam önünde durdum. Derin bir nefes alarak hastanenin kokusunu tekrar içime çektim. Ve kapıyı tıklattım. İçeriden boğuk bir ses geldi.

"Gelin"

Hemen ardından gelen sonu yokmuş gibi görünen öksürük nöbeti. Evet, doğru odadaydım. Odanın girişindeki kısa koridoru geçtikten sonra Lucy'nin meraklı gözleriyle karşılaştım. Anladığım kadarıyla Robert dışında pek bir misafiri yoktu.

"Sen mi geldin?"

"Beni çağırdığını sanıyordum."

Başını yavaşça olumlu anlamda salladı.

"Gel şöyle otur."

Bir hastalık insanı bu kadar değiştirir miydi?Lucy ilk defa bana karşı bu kadar kibardı. Ah ya da vazgeçtim bu hastalıktan kaynaklanmıyordu. Bu ölüm korkusu ve bununla beraber gelen vicdan azabından kaynaklanıyordu. Tabi onda söz edilebilecek bir vicdan varsa...

Gösterdiği yere oturdum. Kafasının karışıklılığı yüzüne yansımıştı. Nereden başlayacağını seçmeye çalışıyor gibiydi.

"İkimizde seni neden buraya çağırdığımı biliyoruz."

Başımı aşağı yukarı salladım. Derin bir nefes daha çekti. Ardından yine bir öksürük nöbeti...Bu seferki o kadar uzun sürmüştü ki su vermek için sürahiye yöneldim.

"Gerek yok. İyiyim."

"Sen bilirsin."

"Galiba sen haklıydın."

"Ne konuda?"

"Yapma hadi. Senin hayatına girdiğim süre boyunca sana hep haksızlık yaptım. Sen de hep kendine bunun geçeceğini söyledin, herkesin yaptığının karşılığını alacağını söyledin. Haksız mıyım?"

"Bunları nereden biliyorsun?"

"Çünkü aynı yollardan ben de geçtim. Benim de bir üvey annem vardı ve aynı... benim gibiydi. Belki sana onun gibi davranırsam eşitlenmiş oluruz diye düşündüm."

Bu seferde yerdeki karoların çizgilerini incelemeye başlamıştım. Çizgiler uyumlu gidiyor gibi görünse de beşinci sıradan sonra bozuluyordu. Robert'a o an teşekkür etmek istedim. Güzel taktikti.

Konuşmaya daha fazla devam etmek istemedim. Yoksa burada boğulacakmış gibi hissediyordum.

"Ben gitsem iyi olacak."

Bana çaresiz bir  bakış attı.

"Kendine dikkat et"dedi.

"Sen de."

Tam kapıyı açıp gidecekken içimden bir his ne var ne yok söyle dedi. Belki de bu şansı bir daha bulamazdım.

Son hızla bir daha döndüm ve içimden ne geliyorsa söylemeye başladım.

"Gerçekten söyleyeceklerimi dinlemek mi istiyorsun? Kulağını  aç beni iyi dinle o zaman. Bir: Bana yaptıklarının sadece haksızlıktan ibaret olduğunu mu düşünüyorsun? İki: Benim hayatıma girdiğini söyledin. Sen benim hayatımın kapısının önünden bile geçemedin. Üç: Ben daha çocuktum. Biz daha çocuktuk. Robert ve ben senin basit oyunlarına rağmen birbirimize tutunduk. Onun annesi olduğunu mu söylüyorsun?Onla biyolojik bir bağ dışında hiçbir bağın yoktu. Sanırım söyleyeceklerim bitti. Artık gerçekten gidebilirim."

İşte o gün intikam duyguma ilk tohum atıldı.

"Çok üzgünüm."

Gitmek için hazırlanırken son saniye tepkisine bakmak istedim ama tepki vermiyordu. Yani monitörün tek çizgi ve kulağımı tırmalayıcı o ses dışında. Olduğum yerde kalakaldım. Bu sahnenin gerçek olacağını biliyordum ama bununla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. O an sanki orada Lucy değil de sıradan bir insan varmış gibi düşündüm. Ve vücudumda salgılanan adrenalinle birlikte koridorda yankılanan sesimi duydum.

"Doktor yok mu!? Biri buraya baksın! Hastanın kalbi durdu. Kime diyorum?! Biri buraya baksın."

Koridorda hızla koşan üç beyaz önlüklü gördüm. Hızla beni kenara ittirip odaya girdiler ve kapıyı kapattılar. İçimde hafif bir pişmanlık duygusu oluştu. Acaba söylediklerim çok mu ağırdı? Ama içimdeki beni savunan ses hemen devreye girdi. 'Bu senin suçun değil Allison. Sen sadece yapman gerekeni yaptın. Böyle bir şey bekleniyordu zaten.'

İç sesimle konuşurken merdivenin başından Robert ve babamı gördüm. Robert yüzünde geniş sırıtmayla ve elinde çiçekle geldi.

"N'aber Allison?"

Gelip sıkıca sarıldı. O sarılırken nasıl açıklama yapacağımı düşünüyordum kara kara.

"Ne oldu bir rengin atmış. İyi misin?"

Sessizce kafamı salladım. Bana bir iki saniyelik şüpheli bir bakış attıktan sonra eski neşeli haline döndü.

"Bak bu çiçekleri anneme aldım. Aslında sana söyleyecektim ama buraya geleceğini biliyordum ve ağzından kaçırırsın diye söylemedim. Anneme sürpriz yapacağım. Ee, hadi girelim."

"Robert, dur!"

Aniden arkasına döndü.

"Ne oldu? Gelmiyor musun?"

"Sana söylemem gereken bir şey var."

"Hadi, çabuk ol."

Zaman kazanmaya çalışıyordum.

"Söylesene Allison."

Bu sefer sesi daha sert çıkmıştı.

"Kötü bir şey mi oldu?!"

Ben tam her şeyi anlatırken kapı açıldı. Kısa boylu, yaşlıca bir doktordu. Alnından süzülen terler yavaşça yanağına oradan da çenesine akıyordu. Anladığım kadarıyla doktor da durumu nasıl açıklayacağını bilemiyordu. Benim gibi...

"Üzgünüm. Elimizden geleni yaptık fakat-"

Robert daha fazla dinlemedi. İçeri girdiği gibi bir çığlık koptu. Odaya girmeye cesaret edemiyordum. Kapının dışında bir yere çöktüm. Ve Robert'ın çığlıklarını dinledim.  Kesilene kadar... Yani dışarıda duyulan çığlıkları. İçeridekiler asla susmayacaktı çünkü.

Etraf birden sessizliğe gömüldü. Yerimden kalktım ve odanın o koridorundan yine geçtim.  Lucy'le konuşmak için geçtiğim koridoru... Sadece spor ayakkabımın yere sürtünen sesi bozuyordu sessizliği. Robert gözlerini kapatmış annesinin yanına uzanmış ve sarılmış yatıyordu. Ona yavaşça dokundum. Gözlerini yeni doğmuş bir bebek gibi yavaş yavaş açtı. Ve boynuma sarıldı.

Hıçkırıklarının arasından kulağıma fısıldadı.

"Anlamıyorum Allison ."

Hiçbir şey söylemedim. Sessizliğin en büyük cevap olduğunu önceden tecrübe etmiştim. Onun yerine sımsıkı sarıldım. Sanki kıyamet kopsa ona sarılmaya devam edebilecekmiş gibi.

Lucy'nin bana yaptığı her şeyi bağışlayabilirdim. Ama Robert'ın annesi olduğu için ondan nefret ediyordum.

HURTS LİKE HELLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin