Kısa bir not: Bu bölüm Robert'ın ağzından anlatılıyor. Allison'ın yurda bırakıldığı zaman... Keyifli okumalar.Küçücük ellerini son kez tuttum. Gözlerindeki yaşları yüzünü okşarcasına sildim. Her cümlesini düşünerek yazdığım mektubu ve çikolatalı sütü eline tutuşturdum. Birbirimizi hiç unutmayacaktık. İkimizden biri ölene kadar...
Onu korumak zorundaydım. Benden ne kadar uzakta olurda o kadar güvendeydi. Başıma aldığım belanın Allison'ı etkilemesine izin veremezdim.
Yavaş adımlarla yurdun uzun koridorunu yürüdüm. Arkadan gelen hıçkırık sesleri yaptığımı sorgulatsa da kararımdan vazgeçmeyecektim. Kalbimdeki kapıyı kilitledim ve anahtarı hiç açmamak üzere derin bir kuyuya attım.Hıçkırıkları ve gitmemem için kurduğu cümleler beynimin algıladığı ama yanıtsız kalan birkaç basit cümleydi artık benim için. Kendimi kandırmakta çok iyiydim.
Çıkış kapısının önünde bekleyen bekçiye başımla selam verdim. Kendisine gelmiş olan bir hediye paketini açmakla meşguldü. Yüzündeki heyecanlı gülümsemeyi kaybetmeden karşılık verdi. Neyse, en azından birileri mutluydu.
Cebimde titreşen telefonumu çıkardım ve gördüğüm isim içimdeki öfkeyi daha da gün yüzüne çıkardı.
"Ne var?"
"Bu sert tavrını neye borçlusun?Kim olduğumu unutuyorsun. Dikkat et."
Derin bir nefes aldığım ve ciğerlerimin havayla dolmasına izin verdim. Sakinleşmem gerekiyordu.
"Özür dilerim."
Arkadan uzun bir kahkaha geldi. Onun her bir kahkahası kendisine atmak istediğim bir tokata bedeldi.
"Aferin. Gözüme girmeye başladın. Seni almaya gelecekler. Uzun zamandır karşılıklı oturup sohbet etmiyorduk."
"Tam-"
Telefonun kapandığını belirten ses cümlemi yarıda kesmişti. Adımlarımı yavaşlatıp yürüdüğüm yönde devam ettim. Turuncu sokak ışıkları ortalığı biraz aydınlatıyordu. Son kez tahminimce Allison'ın olduğu odaya baktım. Onu göremiyordum ama şu anlık yakınımda olduğu için yine de mutluydum. Yakında bunu bile bulamayacaktım. Biraz keyfini çıkarmak için kaldırıma oturdum ve camdan gözümü bir saniye bile ayırmadım. Ta ki sokağı birden aydınlatan araba farına kadar. Siyah lüks otomobil gittikçe yaklaşıyordu. Farlar gözümü aldığı için ellerimi gözlerime siper ettim. Ve arabanın yaklaşmasını bekledim.
Araba tam dibimde durduktan sonra hızla açılan kapıdan çıkan adam beni yavaşça süzdü.
"Silahını alabilir miyim?" Bu kadar sert bir sesten bu kibarlığı beklemiyordum.
"Ne silahı?"
Adamın yüzünde beliren ani gülümseme yine aynı hızla kayboldu. Elini birden belimdeki silaha doğru uzattı ve ben hareket dahi edemeden silahı aldı. Biraz inceledikten sonra silahı gözümün önünde hipnoz edermiş gibi gezdirdi.
"Bunu kastetmiştim. Kaliteli bir şeye benziyor. Sevdim. Ama patron böyle küçük numaraları sevmez haberin olsun."
Sanki bu ses az önceki kibar adamdan çıkmamıştı. Şaşırmam gayet doğaldı. Gözlerini gözlerime dikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HURTS LİKE HELL
Mystery / ThrillerHep aynı şekilde işlenen cinayet... Tek kanıtsa her cinayet mekanındaki boş bir çikolatalı süt kutusu. "İntikam benim için soğuk yenen bir yemek değildir. Keyifle içilen çikolatalı bir süttür." "Ben bir katil olmak için fazla kötüyüm."