24. BÖLÜM

40 5 10
                                    

ROBERT

"APTAL."

Bir kez daha gözlerimin önündeki kırmızı yeşil karışımı lekelerin geçmesini bekledim. Elmacık kemiklerime aldığım darbeler artık oranın uyuşmasına sebep olmuştu. Sanki yüzümün iki yanında küçük boşluklar vardı. Ağzımdaki ılık, tuzlu sıvı yavaşça boğazımdan kayarken midemin bulanmasını sağlıyordu.

Andrew, kızgın bir canavar gibiydi adeta. Boğazına kadar kıpkırmızı olan yüzü her şeyin daha yeni başladığını haykırıyordu.

Yere çömelmiş bir şekilde bilincimi kaybetmemek için uğraşırken sırtımda bir el hissettim. Hızla yukarı kaldırılıyordum.

"Burada olması gereken kişi neden yok Robert? Bir düşün bakalım. Cevap için çok uzaklara gitme. "

Ses tellerimi iyice zorlamıştım sesimi çıkartmak için fakat sadece küçük bir erkek çocuğununki gibi çıkmıştı.

"Daha kaç kere açıklamam gerekiyor? Kaç kişi olduklarını bile sayamamıştım. Uyandığımdaysa kendimi saçma sapan bir yerde buldum. Bunların hepsi benim suçum değil. Onca adamım varken birkaç kişiyi elimden kaçıran ben değilim."

Andrew, elini saçlarından hırsla geçirdi.

"İçlerinden birini vurmuşlar ama kim bilmiyorlar. Dua et Joseph olsun. Yoksa seninle işimiz yeni başlıyor."

Biraz da olsa nefeslenmek için kendimi tam yere bırakacakken Andrew'in yüksek desibelli sesi yine çok dolu olmayan odada yankılandı.

"Neyi var neyi yok alın elinden. Sonra da salın, ne hali varsa görsün. Yoksa elimden bir kaza çıkacak."

İki kolumdan tutan iri yarı adamlar beni yerden kaldırdılar ve sürüklemeye başladılar. İkinci kez gelen kanı yine yuttum.

Hızla yere bırakılmıştım. Dizlerimin üstüne sert bir şekilde düştükten sonra yavaşça bedenim yere doğru kaydı.

Kaldırımın soğukluğunu ellerimde hissedince bunun rahatlatıcı olduğunu düşündüm. Gözlerimi kapattım. Bir şeyler düşünmemek için çaba harcadıkça beynim sanki bana düşmanıymışım gibi davranıyordu ve daha lanetler edeceğim şeyler kafama hızla doluyordu. Joseph kaçmıştı. Allison'la... Allison hala buralarda olduğumu öğrenmiş olmalıydı. O kadar acınası durumdaydım ki Joseph'i kıskanmıştım. Keşke küçük kardeşimi bir kez görme şansım olsaydı. Zaten her şeyimi kaybetmiştim ama onu kaybetmek kadar hiçbiri kötü değildi. Asla affedilmeyecektim. Ne Allison beni affedecekti ne de kendim.

Karşıdaki arabadan yansıyan görüntümle göz göze geldik. Kendime yabancılaşmış olduğumu fark ettim. Bu kişi ben olamazdım. Dudağım patlamış, çeneme doğru akan kan labirent gibi değişik bir şekil alıyordu. Boş boş bakan gözlerim yansımamın gözlerine kilitlenmişti. Yerden kaldırmaya halim bile olmayan bedenim bir çuval gibi yere yığılmış, bir çöpçünün kendisini almasını bekler gibi aciz duruyordu.

Tam bakışlarımı yansımamdan çekecektim ki omzuma başını yaslamış biri gözüme çarptı. O da benim gibi acıyarak yansımama bakıyordu. Allison...

Zorla kaldırdığım elimi hafifçe kabarmış saçlarının üzerine koydum. Yavaşça parmaklarımı saçlarının üzerinde gezdiriyordum. Anlamadığım bir şekilde ikimiz de konuşmuyorduk. Sadece yansımamızdan birbirimiz izliyorduk.

Allison, elimin üstüne elini koyup sıktı.

"Biz böyle olmak zorunda mıydık Robert ?"

Kırılgan çıkan sesi gözlerimin pişmanlıkla dolmasına sebep oldu. Elini elimin üzerinden çekti ve yavaşça başımı, bacağının üzerine koydu. Bu sefer o benim saçlarımı okşamaktaydı.

HURTS LİKE HELLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin