9:30

156 33 12
                                    

ne gündü ama. 
paldır küldür girmiştin kalbime. 
sonra fark ettim ki ben;

seni sevmekten başka bir şey bilmez olmuşum. 

bakıyordum da şu an, şu tablolara

seninle bir nehir kenarında

bir piknik sepeti yanı başımızda
gün de batıyor ayrıca,

batıyor yavaştan. 

üstüne üstlük bir garip sevda masalını
anlatıyormuşcasına sana tane tane
o masaldaki gibi
abartarak sevmişim biraz da
sevdiği için dağları delen o genci dinlerken
kesin durur öğüt verirdin bana.
seni tanıdığım için övünmek istemiyorum,
gözlerine baktığım için ve
belki de o parıltıyı tek ben görebildiğim için.
nedenini biliyorum ancak,
övünmek istemiyorum.


kafamı salladım birkaç kere
uyanmak istercesine bir rüyadan

halini hatrını sormadım uzun zamandır 
zararsız kelimelerin, kitaplarda
buluşmadım seninle bir satır başında
bir buluşma için aşırı yorgunum, 
senin zamanın yoktur zaten
çay soğutmayı sevmem. 
ellerimin terini üzerime silmeyi hele
hiç sevmem! 
ancak mecbur kalıyorum bazen, 
bazen öyle mecbur kalıyorum ki çoğu şeye;
ne iç çekişler hapsediyorum şu göğüs kafesime
öyle mecbur bırakıyor ki şu şartlar beni, 
tut ki çıkarmayı deneyeyim duygularımı 
omurgamın demir parmaklıklarından
cüssesi büyük geliyor kalbimin
sıkışıveriyor arasına
ne arıyorsun, ne ziyaretime geliyorsun
nezaretin karanlık kuyusunda bırakıyorsun öyle
bir başıma, 
yapayalnız. 


depresifliğimle yemek kavgası yapıyorum her gün,
inandırmışım bir kere kendimi sensiz boğazımdan bir şeyin geçmeyeceğini

kafasızlığın ağır cezasını çekiyorum şimdi, 

eh bu midemi üzmüyor değil tabii. 

işte bazen mecbur kalıyor insanlar çaresizliğe
saçların aklanmasını engelleyemeyeceğim gibi.
zaten önüne geçebilseydim bunun,
inan bana çaresizlik denen şu illet
bacaklarımı kırmayacaktı acımadan.
engelleyebilseydim eğer zamanım olacaktı
sana yetişebilmek için.
en azından diyecektim,
en azından bir gün kurtulunca şu parmaklıklar ardından
koşarım arkasından
"özgürüm sonunda" der kollarını tutardım.
"özgürce sevebiliyorum seni, artık aşk denen şey kalmadı yaşayacağın, sıra benim." derdim
benim, değil mi?
ah, ne saçmalıyorum böyle?
bu tablo ne hayaller kurdurtuyor bana monet!
çiçeklerimi suda yüzdürmek istiyorum,
keşke bir nehir kenarı bulabilsem.
saçlarımdan düşen bir iki tel akıntıya kapılır da,
az ötede güçlü, başka bir bedene dönüşür belki.
en azından bir yarım kurtulmuş olur bu acıdan.
yaşamam zor günleri,
ve bedenine yaslanırım onun
saçlarından sarkarım.

saçların..


ah, boğazım düğümlendi yine.

bu sabahı hatırlatıyor bu bana geçen günden çok.

bu sabah evden çıkmadan önce

ayakkabı bağcıklarımı onları bir daha çıkarmamak için

sekiz kere düğüm attım üst üste.

çünkü biliyorum o eve dönersem tekrar

açarsam kapısını,

senin ceketini asılı bulamayacağım yine.

sırf bu yüzden, mecburum geri dönmemeye.

sırf bu yüzden, son kez temizledim evi.

sen tozu kiri sevmezsin diye,

kendi tozumu da aldım

toz olup gitmemek için, yanında kalmak için

beş dakika daha ısrar edeceğim def etsen başından.

beş dakika daha,

beş dakika daha...

eğer çabuk biterse bu beş dakika,

beş dakika daha.

kitapçının kapatıldığı gün bir monet tablosu parçalandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin