Günün geri kalanı şaşırtıcı bir şekilde olaysız geçmişti. Yani Lay'le grubunun bana attığı ölümcül bakışları ve okuldaki diğer öğrencilerin acıma yüklü bakışlarını saymazsak. Bir ara da Chen'le Suho hyung bir olup Lay'i dövmeye çalışmışlardı. Tabi ki onları zamanında durdurabilmiştim. Benim yüzünden -kendimde dahil!- kimsenin canı yansın istemiyordum. Gerçi eğer Xiumin, Chen ve Suho hyung yanımdan bir saniye bile ayrılsa Lay'in yine beni sıkıştıracağını biliyordum ama neyse ki böyle bir şey olmamıştı. Şimdi dördümüz mutlu bir şekilde şakalaşarak ödev yapmak için bize gidiyorduk. ''Hanneul bayram edecek.'' dedim Xiumin'e. Katılarak gülmüştü fakat sadece bir kaç saniye sonra yüzündeki tüm kan çekilmişti.
''Xiumin hyun. İyi misin* Yüzün-
''Baekhyun.''
Suho hyun'un donuk sesiyle arkamı döndüm. Gördüğüm manzara zamanı yavaşlatmıştı sanki. Benim için herkes ağır çekimde hareket ediyordu. Evimin yarısı yanmıştı. İçinden çıkan koyu gri dumanlar havaya karışıyordu. İfaiye aracının kırmızı ışıkları yanıyordu. İtfaiyeciler yanmamış eşyaları dışarı çıkarıyordu. Annem kucağında Hanneul ile itfaiye aracının yanında duruyordu. Koşarak yanlarına gittim, çocuklar da peşimden geliyordu.
''Anne! Ne oluyor?''
''Baekhyun. Sakin ol öncelikle. Tamam mı?''
''Sakin mi olayım? Anne görmüyor musun?! Evi-
''Baekhyun.''
Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. ''Tamam sakinim. Şimdi söyle neler oluyo?''
''Tüp patlamış. Çıkmadan önce çayın altını kapattım sanmıştım ama... Yanılmışım galiba. Üzgünüm Bacon bilemezdim.'' Üzüntüyle başını yere eğdi. ''Hanneul'u bulduklarında üzerinde bir masa varmış . Bir arka ayağı kırılmış. Hemen götürüp alçıya aldırdım. Veteriner iyileşeceğini söyledi.'' Kafasını sallayarak güldü. Aslında onun da üzgün olduğunu biliyordum çünkü gidecek kimsemiz yoktu. Evsiz kalmıştık. Annem böyleydi işte. Dalga geçer, beni ezerdi ama mutlu olmam için elinden geleni yapardı...
Birden içimde bir şeyler uyandı Endişe? Korku? Kaygı? Suçluluk? Çünkü bunu yapan annem değildi. Bendim. Sabah çayın altını açmış, Xiumin hyung gelince de kapatmayı unutup okula gitmiştim. ''Heeey. Asmasana yüzünü. Bunu da atlatacağız. Hem odanı değiştirmek isteyen sen değil miydin? Al sana fırsat.''
Anneme bakıp gülümsedim. ''Atlatacağız değil mi?''
Chen arkamdan bana sarıldı. ''Tabi ki. Hem biz de yanınızdayız.'' Çember halinde durmuş gülüşüyorduk. Xiumin de yanımıza gelince az önce baygın baygın yatan Hannel'un kulakları ve kuyruğu havaya kalkmıştı. Heyecanla ona doğru eğilmiş Xiumin'in yüzünü yalayınca hepimiz kahkaha attık.
-------------
Üzüntüyle dudaklarımı büzerek Chen'in odasına girdim. Okuldan sonra annem benimle ciddi bir şey konuşmak için Chen'i odasına göndermişti. Kapıyı kapattıktan sonra Chen'in yanına, yatağa, enine uzandım. Parmak uçlarıma kadar hissettiğim acıyla inledim. 'Çok güzel hem sıcaktan yanıyorum hem acı çekiyorum!' Hala yaralarım iyileşmemişti. İyileşmeye yaklaşmamıştı bile. Bu yüzden uzun kıyafetler giyiyordum. En azından yüzümdeki yaraları makyajla kapatabiliyordum. Kafasını telefondan bana çevirdi. "Ne oldu? Gidecek misiniz?"
"Evet. Gitmeliymişiz. Size yük olmamız doğru değilmiş."
Gözleri büyüdü, telefonu yatağa fırlattı. Şimdi kalkmış bağırıyordu. "Yaaah! Ne yük olması!? Sen en yakın arkadaşımsın! Biz de kalmayıp kim de kalacaksınız!?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Sweet Platonic Love
FanficNOT: Yaoi bir hikayedir. Bu tür hikayelerden rahatsız oluyorsanız okumamanızı tavsiye ederim. Smut yazmayı düşünmüyorum ama Smut'ımsı sahneler var :3 Ayrıca bu hikaye için bana ilham veren Ilgın Erkan'a teşekkür ederim. Byun Baekhyun: Lise 2'ye gidi...