"Xiumin ya yemeğini ye yada kalk. Masada böyle şeylerden hoşlanmadığımı biliyorsun."
Kaşığı ağzımdan çıkardım. "Eeeeevet baba bir dakika. Tamam şimdi bitti bak bitmek üz-
"XİUMİN!"
"Hah-!" Babamın aniden bağırmasıyla telefon elimden kaydı ve balın içine düştü. Ağzım istemsizce ':O' şeklinde açıldı. Masadaki kimse çıt çıkarmıyordu. Bir telefonuma bir babama bakıp olayı sindermeye çalışıyordum. Hızla yerimden kalktım, telefonu balın içinden çıkardım.
"TELEFONUM! LANET! TELEF- HAYIR HAYIR! BİRAZ DAHA DAYAN!"
Banyoya koşup kapıyı kapadım. Telefonumu nasıl temizleyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu geçti. Tuvalet kağıdından bir parça kopardsiım ve balı silmeye çalıştım. Ama tahmin edebileceğiniz gibi çıkmamış, hatta tuvalet kağıdı bala yapışarak telefonu iyice mala döndürmüştü.
Minik (!) bir çığlık attım. Elim ayağıma dolanmıştı. Ne yapacağımı bilemeyerek telefonu suya tuttum. Telefondan kıvılcımlar çıkmaya başlamıştı. Refleks olarak telefonu duvara fırlattığımda artık telefon için bir umut kalmadığını anladım.
Dramatik bir şekilde dizlerimin üzerine çöktüm, telefonu hafifçe yerden kaldırdım. Adeta arka fonda çalan müziği duyuyordum. Kafamı yukarı kaldırdım ve o vazgeçilmez sahneyi gerçekleştirmek için bağırdım.
''HAYIR!''
Dakikalar sonra az da olsa sakinleştiğimi -yani en azından artık birini bıçaklayacak potansiyele sahip olmadığımı- düşündüğümde ayaklarımı sürüyerek banyodan çıktım. Annem, babam ve kardeşim pür dikkat bana bakıyorlardı.
Sadece ''Öldü.'' deyip odama gittim. Sandalyeme çöktüm. Telefonumun bozulması sorun değildi. Gerçekten. Gerekirse kendim çalışarak yenisini alırdım. Önemli olan telefonun içindekilerdi.
Kris o gün beni evime bırakırken birbirimize numaralarımızı vermiştik. Şu an sınav haftasında olduğumuz için çalışmaktan hiç görüşemiyorduk -hatta tenefüslerde bile karşılaşamıyorduk- ve bu yüzden sadece mesajlaşabiliyorduk. Artık mesajlaşamayacaktık da gerçi...
Yeni telefon alsam bile numarasını ezbere bilmiyordum ve bir yere de yazmamıştım. Oflayarak şakaklarımı ovdum.
"Xiumin" Kapıyı açıldı. "iyi misin?"
Kaşlarımı kaldırarak babama 'ciddi misin?' bakışı attım. Güldü. "Sadece git ve istediğin telefonu al tamam mı?" deyip kredi kartını masamın üzerine bıraktı. Odadan çıktı.
"Sidici istidiğin tilifini il timim mi? Telefonu ben de alırım! Kris'in numarasını kim alacak!?" Kendi kendime söylendim.
Her ne kadar sinirlensem de bu fırsatı kaçırmayacaktım. Hiç vakit kaybetmeden üzerimi değiştirdikten sonra kartı alıp elektronik eşya mağazasına doğru yola koyuldum. Telefonlardan hiç anlamazdım aslında. Mesaj atabileyim ve müzik dinleyebileyim bana yeterdi. Bu yüzden dışını beğendiğim rastgele bir telefonu alacaktım.
"Hoşgeldiniz efendim. Size nasıl yardımcı olabilirim?"
"Ben şey.. Eeeh. Telefon alacaktım da."
Kaslı genç beni telefonların olduğu kısıma götürdü.
"Tabi buyrun. Nasıl bir şey bakıyorsunuz?"
Kaşlarımı çattım. "Dikdörtgen, insanlarla konuşturan..."
Oğlan yüzünü buruşturdu. "... Son modellere bakmak ister misiniz?"
"Olur."
Uzun süren, yorucu bir telefon seçme aşamasından sonra nihayet telefonuma kavuşabilmiştim. Eve gitmek yerine doğruca Chen'in evine gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Sweet Platonic Love
FanfictionNOT: Yaoi bir hikayedir. Bu tür hikayelerden rahatsız oluyorsanız okumamanızı tavsiye ederim. Smut yazmayı düşünmüyorum ama Smut'ımsı sahneler var :3 Ayrıca bu hikaye için bana ilham veren Ilgın Erkan'a teşekkür ederim. Byun Baekhyun: Lise 2'ye gidi...