Chanyeol annesinin yanına geldi ve endişeyle açılmış gözlerini hepimizin üstünde gezdirdi.
"Ah. İyiyim oğlum bir şey olmadı."
"Bunlar kim?"
"Chanyeol bir dur da içeri geçsinler. Gelin." Hae Won omma bir elini benim bir elini annemin beline koyup içeri ittirdi. "Ah..." diye inledim. Belim zonklamıştı. Neyse ki kimse inlememi duyup bana bakmamıştı. Yani ben öyle sanıyordum. Kafamı kaldırdığımda Chanyeol'ün garipçe bana baktığını gördüm. Tekrar kafamı eğdim.
"Geçin hadi." Büyük, mavi çoğunlukta olan salona girdim. Televizyonun karşısında tek kişilik iki koltuk, yan taraflarında da geniş koltuklar vardı. Biri yanımdan geçerken omzuma çarpınca bağırmak için ağzımı açtım. Ama çarpanın Chanyeol olduğunu görünce çığlığımı yuttum ve kafamı tekrar eğdim. (Ay yorum yapmasam olmaz. Yazarken ben bunaldım be. Acıların çocuğu gibi ne kafanı eğip duruyosun yavrum?)
"Yaaah. Baekhyun-ah. Gel ve otur. Bizden utanma. Biz senin ikinci ailen sayılırız."
Kafamı yerden kaldırdığımda annem ve Hae Won ommanın geniş koltuklardan birinde oturduğunu, Chanyeol'ün de karşılarında durduğunu gördüm. Onlara doğru yaklaştım. "Chanyeol. Bu size bahsettiğim çocukluk arkadaşım Min Hee." Annem kalktı ve Chanyeol'ün resmen üstüne atladı.
"BU CHANYEOL MÜ!? AAAAAAAH! MİNİCİK BİR ŞEYDİ BU! SENİ MİNİK DEV! NE KADAR YAKIŞIKLI OLMUŞSUN SEN BÖYLE!"
"Eheheh. Te-Teşekkürler." 'Chanyeol az önce kekeledi mi, bana mı öyle geldi?'
Bu sefer Hae Won omma ayağa kalktı, benim yanıma geldi. Ellerini omzuma koyarken nazik davranmaya gayret ettiğini görebiliyordum. "Bu da Min Hee'nin kibar, utangaç, tatlı, çekici, şirin-
"Anne!"
Güldü. "Tamam tamam abartmıyorum. Bir yavru köpek kadar şirin oğlu Baekhyun."
Chanyeol'ün şaşkınlıkla gözleri kocaman oldu. 'Yoksa beni tanıyor mu?!' Gözlerimi kaçırmadan edemedim. "Baekhyun? Byun Baekhyun mu?"
"Evet. Yoksa siz tanışıyor musunuz?"
"Öyle denilebilir. Hoşgeldin Baekhyun." Uzattığı eli güçlükle sıktım. "E-Evet." 'Evet mi? Cidden mi Baekhyun?'
"Şunlara bak Min Hee. Ne kadar da tatlılar." Hae Won omma annemin yanına oturup koluna sarıldı.
"Aahaha. Evet ikiside kıpkırmızı oldular."
Chanyeol'le aynı anda bağırdık. "Anne!"
-------------
Koltukta biraz daha uzağa kaydım. Onunla aynı çatı altında bulunmak yeterince stresliyken bir de yanyana oturmak... Bay Park işten gelene kadar film izlemeye karar vermişlerdi. Chanyeol odasına çıkmak istemişti ama Hae Won omma anında terliği Chanyeol'ün kafasına geçirmişti. Üstelik bizi zorla yanyana oturtmuşlardı. 'Yakın' olmalıymışız. Şahsen aynı okulda okumak benim için yeterince yakındı.
Düşüncelerimi bir kenara atıp filme odaklanmaya çalıştım ve bilin bakalım filmin hangi bölümündeydi? Hadi hadi bilin çok zor değil. Tabi ki sevişme sahnesinde. Odanın ışığını kapattığı için anneme milyonlarca teşekkür yolladım çünkü şu an kıpkırmızı olduğuma adım gibi emindim. Öksürdüm, ilgilenmiyormuş gibi etrafa bakınmaya başladım. Chanyeol'ün hızla koltuktan kalkmasıyla ona döndüm. Peşinden gitmeyi düşünmüştüm. 'Sonuçta bir şey olmuş olabilirdi....' Ama benden başka kimsenin Chanyeol'ü takmadığını görünce filme odaklanmaya çalıştım.
10 dakika boyunca beklemenin sonunda Chanyeol gelmeyince ayağa kalktım. 'Gerçi 2 dakika bana 10 dakika gibi gelmiş de olabilir ama....' Annemlere fark ettirmemeye çalışarak salondan çıktım. Koridorda yavaş yavaş ilerliyor, önünden geçtiğim her kapıyı açıp Chanyeol'ü görme umuduyla içeri bakıyordum. 'Korku filmindeymişim gibi. Tsk.' Merdivenlerden yukarı çıktım. Orada da bir-iki odaya baktıktan sonra bir ses duydum. Biri kesik kesik nefes alıyordu. Sanki... Ağlıyordu. 'CHANYEOL?' Hiç düşünmeden kendimi sesin geldiği odaya attım. Tabi girmeyi beklediğim oda ve karşılaşmayı beklediğim manzara bu değildi.
''TANRIM!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Sweet Platonic Love
FanficNOT: Yaoi bir hikayedir. Bu tür hikayelerden rahatsız oluyorsanız okumamanızı tavsiye ederim. Smut yazmayı düşünmüyorum ama Smut'ımsı sahneler var :3 Ayrıca bu hikaye için bana ilham veren Ilgın Erkan'a teşekkür ederim. Byun Baekhyun: Lise 2'ye gidi...