Başlangıç notu:bölümden evvel çiftimize oy verin fandom!
Hürriyet mücadelesi uğruna adanmış bir ömür için vatan adına verilen mücadele ziyadesiyle yaşama hissiyle doluydu belki, hele ki ölümün kıyısında gezen canlara uzattığı el ile kayıp vermeye böylesine meydan okumak, nefes almanın mânâ kazanmış haliydi; lakin görünce ne vakit kalbine bu denli tesir ettiğini bir türlü kestiremediği o heyecan Necdet'e ilk kez yaşadığını bu denli derin bir vaziyette hissettiriyordu. Sevdanın vazgeçmediği bir huydu bu, sarmaşık misali dolaştığı ruha evvela iliklerine kadar yaşadığını hissettirir, ardından günbegün ölmenin ne menem bir imtihan olduğunu öğretirdi.
Evet, o vakit hakikat en diri haliyle karşısına dikildiğinden kaçış için var olan veyahut var olduğunu yalnızca zannettiği tüm yollar kapanıvermişti; lakin bir hakikatin köşeleri ne denli keskin olursa insan o denli korkar, kaçmanın mümkün olmayacağını bilerek lakin yine de kabullenmemeye gayret göstererek hakikatten kaçmaya çabalardı. Hastane kapısında öylece kalan Necdet, hakikatten kaçmanın yollarını aramaya koyulmuştu.
Geceye çalan bu ıssız akşamın uzun ve dar sokaklarında ilerleyen Diana da Necdet ile aynı fikirleri kafasında döndürüyordu. Geçeceğini düşündüğü, ona duyduğu tanıma arzusu ve derin merakın nedenini aramadığı bu vaziyet şimdi bir takım sorgulamalar gerektiriyor, yanıtlanması icap eden sualler; cevap bulamamaktan ziyade bulduğu cevapları kendine sunma cesaretinin noksanlığından, attığı her adımda korkusunun ve içinde filizlenen suçluluk hissiyatının büyüdükçe büyümesine sebebiyet veriyordu. Şimdi, o hekimi gördüğü vakit hissettiği alakanın adını koymaktan daha belirsiz hususlar vardı, ki bu hissiyatın ne olduğunu idrak edişi ziyadesiyle sarsıcıydı, uzun yıllardır kendisinden bir başkasına alaka beslememesinden ötürü suçluluk duyduğu Yorgo aklından bir türlü çıkmıyordu. Eski düşüncelerini tartıyor, "Yorgo'ya aşık değildim ki." diyordu.
Aşık...
Aşk...Ne büyük kelimeydi öyle!
Hekim Necdet'e duyduğu alakayı reddedemeyecek bünyesi, bu hissiyatın adına aşk demek hususunda pek erken olduğu kanaatindeydi; lakin vakit geç olmamalı, bu hissiyatın adı hiçbir vakit değişmemeli ve kalbinin kapısını çalmaktan öteye giderek içeriye arsızca giriverip, içinde bir yerlerde kendine yer açan bu duygunun ismi kat'i suretle aşk olmamalıydı.
Konağa varıp da koşar adım çıktığı merdivenler nihayet bittiğinde üzerini çarçabuk değiştirerek oturduğu berjer yorgunluğunu büyük bir anaçlıkla kucaklamıştı. Komodinin üzerinde duran, epey vakittir yarım kalan kitabına, bir vakit olsun düşünmeme gayretiyle sarıldı Diana. Fiskosun hemen üzerinde duran kandili usulca yaktı, arkasına yaslanarak süslü bir ayraçla işaretlediği sayfayı açtı.
"Ah, tesadüfen elim onun eline dokununca, ayaklarımız istemeden masanın altında birbirine değince, nasıl da damarlarım çekiliyor! Ateşten kaçar gibi irkiliyorum, sonra da gizli bir güç beni yine ona doğru çekiyor. Bütün duyularım birbirine karışıyor..."
Ah Werther!
Derin bir yutkunmanın ardından gözleri bir üst ve bir alt satırın tam ordasına dalıvermişti, şimdi o gözlerde yeni kelimelere kucak açacak mecal mi kalmıştı sanki! Tesadüfen avcuna değen elinin meydana getirdiği o karmaşa bir Alman, Yunan veyahut bir Türk için aynı manaya geliyordu demek ki: aşk.
Ah, yine anmıştı o kelamı, halbuki dilini ve daha çok kalbini susması ve bu uğursuz kelimeyi anmaması için, küçük çocuğunu azarlayan bir anne edasıyla defalarca ikaz etmişti. Kalbin söz dinlemeyeceğini henüz tecrübe ettiğinden, ikazlardan set çekmenin kâr edeceğini zannediyordu. Bir iç çekişin ardından yeni satırlara geçmeden, ufak bir haylazlıkla az evvelki satıra geri dönme isteğini kabul ediverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfiction"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...