Selanik, 1912
"Cevdet öldü Azize!"
Kulaklarında yankılanan bu kelamların ağırlığı yüreğine oturuvermişti. Bir kelam da kurşun kadar ağır olabilir miydi sahi? Ölüm... Vatanı Cevdet iken ve şimdi onu tümüyle yitirmiş iken, mümkün müydü vatansız yaşamak?
Kararan gözleriyle evlatlarını aradı bakışları, gözlerini hasretle sevdasının mirası olan yavrularına dikti. Ne de güçtü bir annenin acısını yaşaması! Ruhunu yitirmiş yanının haykırışlarına perde oluyordu anne yanı. Kendi acısına dahi derman bulamamışken evlatlarının yarasına merhem olmalıydı. En fenası da bu değil miydi, büsbütün içe, yüreğe akıtılan zehir parça parça öldürürdü insanı.
İçinden kopan bayılma hissiyatına güçlükle karşı koyarken kalkmak üzere olan trene ilerledi ağır adımlarla.
"Cevdet'i beklemeyecek miyiz a kızım?" diye sual etti Hasibe Ana.
Dilinin de yüreğinin de kaybını kelimelere dökecek mecali kalmamışken gözleri acısını satır satır dökmüştü. Gözlerden dökülen kelamları işiten yaşlı kadın ise evlat acısının yüreğine düşmesiyle tarumar olmuştu. İlk değildi bir evladı yitirmesi; lakin mevzu bahis ölümken, yiten de candan bir parça iken bu meretin yangınına alışmanın mümkünatı yoktu.
"Ali Kemal, Necdet, Yıldız!"
Kalan son gücüyle evlatlarının ismini haykırdı kadın, bu enkazdan arda kalanları toplama arzusuyla.
"Gidiyoruz."
"Babamı beklemeyecek miyiz anne?" dedi küçük Yıldız.
"Hayır kuzum." dedi kadın iç çekerek, hıçkırıklarına mani olma gayretindeydi. "O...O peşimizden gelecek."
Bekleyecekti Azize; gelmeyeceğini bile bile, ömrünün sonuna dek bekleyecekti.
İzmir, 1919
"Yunan gelmeden zulmü geldi!" dedi burnundan soluyarak Necdet. Kızgınlık neticesinde adeti olmayan bir hale bürünmüş, önündeki tabağı öfkeyle ile ileri itivermişti.
"Etme oğul!" diye çıkıştı Hasibe Ana. "Nimeti ne diye itersin?
"Ah babaannem..." dedi Necdet, "Pek yakında bu tabağa koyacak bir aşımız kalmayacak diye endişe ederim."
"Hakkı var anne." dedi Azize, tarhanadan geriye kalan son kepçeyi de Necdet ve henüz sofraya teşrif etmemiş olan Yıldız'ın tabağına pay etti. "Hastalar ilaçsızlıktan kırılıyorlar. Yunan komutanı Izmir'e teşrif etmeden zulmünü gönderdi." dedi öfkeyle. Yunan komutanı bugün Izmir'e gelecekti gelmesine; lakin henüz başlamış Yunan yönetiminin yankısı şehri çoktan sarmıştı. Hastanede ilaç stoku azalmıştı, bununla birlikte civar köylere sıhhi desteğin gitmesine mani olunuyor, hastalar kaderine terkediliyordu. Durumun vehameti Necdet'in öfkeli halinden açıkça anlaşılıyordu zaten, Necdet'in sinirini saman alevine benzetmek güçtü zira. Ali Kemal'in aksine Necdet kibar ve güç sinirlenen bir beydi; bununla birlikte sinirlendiğinde bir insanın gelebileceği en tehlikeli ve ürkütücü hale bürünüyor, keskin zekası ve çoğu kimselerin imrendiği bilgili halleriyle bu öfkesini besleyince alt edilemeyecek biri haline dönüşüyordu. Ali Kemal ise daha tez sinirlenen, öfkesinin gözünü karartmasından mütevellit sinirli hallerine herkesi alıştırmış biriydi. Bundan sebep Necdet'in öfkesi çevresindekileri hep, bir parça daha fazla ürkütürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfic"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...