Bölüm 9:Tutkunun Yansıması

1.1K 68 27
                                    

1921

Kulağını okşayan derin nefesin ve o sıcak nefese karışan derin iniltinin tesiriyle gözlerini kapatan genç adam, gözlerini açtığında bir boşluğa düşmenin, o vakit yaşadığı şeyin bir rüya olmasının korkusuyla göz kapaklarını adeta mühürlemişti. Gözlerini sımsıkı yuman bu adamın tatlı telaşını ise anlıyordu genç kadın, zira bu hülyalı anların elinden kayıp gitme korkusunu kendisi de ziyadesiyle yaşıyordu. Elini usulca göz kapaklarında gezdirdi adamın, ardından burnuna hafifçe temas eden eli dudaklarında soluklandı, yüzüne dokunuşlarıyla "Buradayım, bu rüya kadar güzel anlar bizim hakikatimiz." diyordu adamın gözlerinin açılmasını umarak; lakin adam bu efsunlu dokunuşlar ile kendinden kalan son zerresini de tüketmiş, benliğini büsbütün kaybetmişti.

O soğuk gecede, üzerlerinde birbirlerinden başka örtünün olmadığı o gecede tenleri ve kalpleri, daha evvel şahit olmadıkları bir alevin tesiri ile kül olmamaya inat edercesine yanıyordu.

1919

Kainatın var oluşundan o vakte dek akıp geçen, kimselerin durdurmaya kuvvetinin yetmediği zaman işte o an, o iki genç için mucizevi bir vaziyette duruvermişti. Hakikatte akan saniyelerin kıymeti yoktu; hakikat çoktan, öylece bakakaldıkları gözbebeklerinden kalplerine doğru fırtınalı bir yolculuğa çıkmıştı. Titreyen kirpiklerinin arasından kendine bakan gökyüzünü usul usul seyre dalan Necdet, o bir çift gök mavisi gözde kayboluyordu. Gecenin bir vakti o mahalle meydanına günün aydınlığı derinlemesine nüfuz etmişti sanki.

Baktığını görmek, gördüğüyle mest olmak hususunda ilk kez bu denli cesur olan Diana ise kalp atışlarının duyulmaması için dualar ederken, içine dolan ılık huzur ve huzura tezat düştüğü halde kalbinde yer bulan sarsıcı heyecanın tesiriyle, titreyen dizleriyle ve başının dönüşüyle mücadele ediyordu. Süzülürken Diana, soluğunu boynunda hissettiği Necdet bir kartal misali devleşiyor, birkaç dakikalığına yarattıkları o masal aleminin adına dans demek ziyadesiyle hafif kalıyordu.

Şimdi davulcu tokmağı vurmaz, zurnacı nefesi ile meydanı coşturmaz olmuştu; lakin bu iki gencin ahengi çalgının mamulü olmadığından, içlerinde çalmaya devam eden o melodinin tesiriyle Necdet ve Diana oldukları yerde, birbirlerine bakar ve gözlerinden birbirlerine akar vaziyette öylece kalmışlardı.

Bir anlık sessizlikten istifade ancak bir hayal kadar güzel olabilecek o hakiki anda kalmışlarken, davulcunun daha hareketli bir melodi için tokmağı vuruşuyla ise içlerini acıtan o hakikate dönüvermişlerdi.

Adım adım birbirlerinden uzaklaştıkları o vakitlerde, birbirlerine aç iki çocuk gibi düşen yüzlerini derin bir telaş esir almıştı. Belki kapılıp gitmenin, belki de daha fazla kapılıp gitme arzusunun telaşı... Hızlıca geriye çekilip masaya dönen Diana belki bir şeylerden kaçıyormuşçasına, belki de kaçtıklarını şöylece bir uzaktan izleme arzusuyla oradan ayrılmak istiyordu. Halbuki uzaktan bakıp da tahlil etmeye gerek olmayacak kadar ortada öylece duran bir şeyler vardı, bu iki genç aşk denen fırtınaya tedavisi veyahut geri dönüşü mümkün olmayacak bir halde kapılmışlardı.

Masaya hızlıca dönen Diana soluğu Yorgo'nun yanında almıştı. Yorgo'ya tek bir bakışı, kalkmak isteyişini anlatmak için yetmişti.

"İstiyorsan gidelim." dedi Yorgos, "Merak etmesinler seni." diye ekledi, "Neden buradan gitmek istediğini biliyorum ve diğerlerinin bunu anlamaması için elimden ne geliyorsa yapacağım." der gibi.

"Evet." dedi Diana ve cılız bir "Lütfen..." döküldü dudaklarından.

"Her şey için teşekkür ederiz." diyerek apar topar ayrıldıkları düğün meydanından yalnız birkaç dakika içinde uzaklaşıvermişlerdi.

AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin