Eylül bitmeye yüz tutmuşken dahi şehri kavuran sıcak ancak akşamları, yazdan farklı bir halde kendini serin bir rüzgara bırakıyordu. Akşama pek az kalmıştı, güneşli saatlerin son yakıcı demleri şimdi bu yeni kitapçının camına çarparak içeride kitapların düzeniyle alakadar olan Yorgo'yu bunaltıyordu.
Derin bir nefes alarak yüzünün cam cepheye bakan, diğer yarısına nazaran daha sıcak yanına dokundu genç adam. Soğuk eli sıcak yanağını ürpertmişti. Bu hamlenin devamında, gömleğinin ikinci düğmesini de çözerek önündeki son koliyi açmak için bıçağına sarıldı.
Peşisıra aldığı ikinci derin nefesi raflar üzerinde etraflıca gezinen bakışları takip etti. Hayalini kurduğu ne varsa oluyordu, olacaktı. Çocukluk hayali bir sahafçı olmak mıydı, belki hayır; lakin hayalinin Helen ideallerini müdaafa ve Anadolu'ya barışı getirme gayesiyle çıktığı bu yolda elini masumun kanına bulamak olmadığı aşikardı. Üstelik kitapları severdi Yorgos, savaşı ne kadar sevmiyorsa kitapları o kadar severdi.
Sade kapı süsünün çıkardığı sesle bakışlarını açılan, daha doğrusu açılması için çabalanan kapıya dikti genç adam. Hemen yandaki bonmarşede çalışan o kız, ismini hatırlamakta güçlük çekse de başardığı Eleni, elinde iki dolu bardak ile kapıyı açmaya çabalıyordu.
Bir hışımla kapıyı açmak için ileri atılan Yorgos Eleni'yi şaşkınlıkla buyur ettiğinde, genç kızın samimî gülüşü içeriye kendinden önce girivermişti.
"Hoş geldiniz." dedi Yorgos, bir miktar çekingen halde. Yaralı olduğu o zaman dışında, hatta o vakit de dahil ilk kez konuştuklarından istemsiz bir çekingenliğin esiriydi.
"Hoş buldum." dedi genç kız, "Komşumuza yardım edemediğimiz için epey mahçup hissediyordum size karşı, ben de size limonata ikram edeyim dedim, henüz yaptım."
Elindeki bardakları yavaşça önündeki yüksek masaya bırakan kız konuşmaya devam etti, "Görüyorum, günlerdir burayı düzeltmeye çabalıyorsunuz ve ellerinize sağlık, her şey şahane görünüyor." dedi gözlerini az önce Yorgo'nunkilerin değdiği yerlerde gezdirerek.Yorgo bu nazik tavrı bir parça şaşkınlıkla, bununla birlikte büyük bir hoşnutlukla karşılamıştı. Demek bu toprakların tozunu yutmuş herkes böyle yardımsever oluyordu.
"Ne kadar naziksiniz, çok teşekkür ederim, Eleni." dedi Yorgos, adının hatırlanmasından duyduğu memnuniyetle tebessüm etti Eleni ve devam etti genç adam, "Lütfen mahçup hissetmeyiniz, o nasıl kelam öyle?"
Daha büyük bir tebessümle gülen Eleni gözlerini bir an için yere indirirken, Yorgos limonatasından bir yudum alarak ferahladığını hissetti, ardından ne yapmayı unuttuğunu hatırlayarak birden öne atıldı.
"Ahmet!"
Yanında çalışan genç Ahmet bir koşu geliverdi.
"Efendim ağabey?"
Yorgos evvela masanın ardındaki, elindekine göre daha küçük olan bardağı aldı, ardından elindeki limonatayı bölerek çok olanı Ahmet'e verdi.
"Bak Eleni bize limonata yapmış. Birkaç tabure getirir misin, oturup hep beraber içelim."
Bardaklara atıldı Eleni.
"Neden böldünüz, iki tane yaptım ben, ikiniz için."
"Kalan sizin için olsun." dedi Yorgos gelen tabureyi işaret ederek, "Oturun lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfiction"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...