"Kapıyı kapatır mısın?"
Ağır cam kapının yavaşça kapanmasıyla gelen gıcırtı, iki adamın sessizliğiyle inatlaşırcasına geceyi delip geçmişti.
"Yavaş!" diye ikaz etti Yorgos. Bu saatte sokaklarda kimse kalmadığından, yapacakları en ufak aşırılık ikisi için de kötü olacaktı.
"Aman be!" diye isyan etti Necdet fısıltıyla, "Bana söyleneceğine menteşelerin icabına baksan çıkmazdı bu ses."
Raf raf, dolap dolap kitapların arasından dükkanın arka kısmına, Yorgo'nun yaşadığı yere geçti iki adam. Yorgo elindeki kandili masanın üzerine bıraktı. Epey geçti vakit, belki de bir iki saate şafak sökecekti.
"Pusulanı aldım, geldim. Mevzu nedir yazmamışsın. Bir an evvel konuşalım mesele her ne ise."
"Anlatacağım." dedi Yorgos, Necdet'e, "Kahve?..."
Şaşkınlıkla güldü Necdet, sanki biraz da burnundan soluyordu.
"Kahveye mi çağırdın beni gecenin bir yarısı?"
"Dostluk çağrısı olarak düşün, bir nevi zeytin dalı."
"Güneş tepedeyken daha dost canlısı olurum." dedi esneyerek.
"Ne huysuz adamsın!" dedi Yorgo, cılız ateşin üzerine cezveyi çoktan oturtmuştu.
"Her şey bir yana, meraklandırıyorsun insanı." dedi Necdet, aklına gelen ihtimalle birden öne atıldı. "Diana ile mi alakalı yoksa?"
Yutkundu Yorgos. "Hayır, mesele başka."
Bir an için sessizlik çökmüş, kahve ise biraz taşmıştı. Yorgos usulca kahveleri servis etti, Necdet'in karşısına oturdu ve masanın üzerinde duran kandilin ışığına bir an için dalıverdi.
"Yardımına ihtiyacım var."
"Ne hususta?" dedi Necdet, gözlerini Yorgo'ya dikmiştiyse de Yorgo halen ona değil, önünde titreyen cılız ateşe bakıyordu.
"Vicdanımın sesinin peşinden bilfiil gitme hususunda."
"Yorgos... Elimden gelen her ne ise sana yardım etmeye hazırım; lakin evvela ne olduğunu söylemen lazım gelmez mi?"
Yorgos yutkundu, dizlerini ovuşturarak sıkıntıyla ayağa kalktı. Olur muydu sahiden, zamanında ona yardım ettiğinde - üstelik bu şehirdeki ilk zamanlarında - pek iyi bir ikili olmuşlardı. Lakin şimdi yardımı istemede etmek kadar becerikli olmayan Yorgos, bu mühim mevzuda kendini açmaktan çekince duyuyordu. Halbuki neden? Necdet kalkıp tüm planını Stavro'ya mı anlatacaktı? Kendi saçma düşüncesine güldü genç adam; gerek şahsiyetinden gerekse güttüğü gayelerden ötürü Necdet, bunu yapacak son kişiydi.
"Bolşevik hareketini işittin mi bilmem... Ah, benimki de soru, muhakkak ki takipçisisindir bu mevzunun. Ben..."
Tanımlamakta, açıklamakta zorlandığı bir telaş, belki de bir heyecan içerisinde, o küçücük odada bir sağa bir sola dolanıyor, ellerini sürekli dolayıp aceleyle çözüyordu.
"Kitaplarla birlikte bir baskı makinesi getirdim. Gizlice..."
Takdir bekler gibi bir bakışla Necdet'e dikti gözlerini genç adam. Necdet'in yüzünde ise gördüğü salt anlama çabasıydı.
"Dostlarım uzun bir vakit yapmayı düşündüğüm şeyin Atina ayağını yürüttüler, insanlara savaşı anlattılar gerek yazarak, gerekse konuşarak. Necdet... Onca Yunan askeri yalnız bu amaç için, savaşa karşı geldiği için canını verdi. Yoldaşlarıma borcumu ödemek zorundayım beni anlıyorsun? Onlarla birlikte canımı veremediysem, bu bencilliğin bedelini ödemek zorundayım, yaşıyor isem bu gayeyi de yaşatmak zorundayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfic"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...