"Bir an evvel söyleyin derdinizi Albay, gitmemiz lazım gelir." dedi Diana tedirginlikle.
İleri doğru bir adım atan Stavros boğazını temizledi. Elleri birbirine karışmış, yüzünde nahoş bir heyecan vardı.
"Beni böyle heyecanlandıran tek kadın sizsiniz."
"Bu sıfata sahip olmak, isteyeceğim en son şey albay."
"Kalbimi kırıyorsunuz."
"Sizin bir kalbiniz mi vardı?"
İleri doğru bir adım atan Stavros bir an için duraksadı, ardından elini kalbinin üzerine koyarak derin bir nefes aldı.
"Var, Diana, üstelik bu kalp yalnız sizin için atıyor."
Bir elini, durmasını istemek maksadıyla kaldırdı Diana. Duymak istemiyor, işittiklerinden derin bir hoşnutsuzluk duyuyordu. Bu gibi hislerin varlığı kolaylıkla sezilirdi, garip ve istenmeyecek bir şekilde de olsa Diana, Stavro'nun kendisine olan alakasını her daim hissetmiş; lakin bunu, güzelliğinden ve soyadından ötürü çoğu erkeğin kendisine beslediği alakadan farksız görmüştü. Bu beklenmedik hamle, bu asla duymayı istemeyeceği itiraf tüm vücudunda bir ürperti uyandırıyor, kendisini ziyadesiyle rahatsız hissetmesine sebebiyet veriyordu.
"Devamını dinlemek isteyeceğimi zannetmiyorum, albay."
"Bir kalbim olmadığını düşünüyor olabilirsiniz; lakin ben kalpsiz biri değilim, kötü biri hiç değilim." dedi Stavros, kendisini savunma ve ispat çabası içerisindeydi.
Alaycı bir kahkaha patlattı Diana.
"İşkenceleri ile nam salmış bir kumandan, kalpsiz ve kötü olmadığından söz ediyor şimdi de."
"Yalnızca bir askerim." dedi Stavros, "Barbar Türklere hakettiğini vermekten öte bir şey yapmıyorum."
"Bu insanların zulmü hakettiğini düşünüyorsunuz yani."
Stavro, yüzünde, kendine yabancı bir hayret ifadesiyle Diana'ya bakıyordu.
"Ben ne yapıyorsam, Helen idealleri için. Üstelik bunu siz mi söylüyorsunuz? General ne yaparsa en ön sırada alkış tutan siz..."
Yutkundu Diana, ilk kez ve farkında olmadan, daha dün kutladığı bu fethi şimdi işgal mi sayıyordu? Hakikaten de söylediği, belki de ağzından kaçırdığı bu fikre inanıyor muydu artık? Yoksa kalbinde muhabbetini beslediği adamın fikirleri mi işlemişti içine, hissetmeden, hissettirmeden? Yutkundu.
"Yalnızca, ellerinizi kana bulamadan ideallerimizin peşinden koşmanın bir yolu var mıdır, bunu sorguluyorum." dedi Diana. Öfke, had bildirme halinin ardına sığınmak da güzel bir kalkandı savunmasız yanlarını saklamaya, tek kaşını kaldırarak devam etti, "Hem, fikirlerim sizi alakadar etmez, albay. Çıkınız lütfen, zira haddinizi ziyadesiyle aştınız."
"Sizi hak etmek için ne yapmalıyım Diana?"
Stavro'nun ısrarcı tavrı şimdi bu kızın sinirlerini büsbütün kaldırmıştı, yerinde öylece durmaya kararlı bu adama olabildiğince öfkeli baktı Diana, ardından bir hışımla kapıya yöneldi ki kolunda hissettiği el onu durduruverdi.
"Senin için mücadele edeceğim Diana, sevgin için. Bedeli ne olursa olsun..."
Sertçe kolunu çeken Diana tehditkâr bir halde baş parmağını Stavro'ya sallayarak, "Bir daha sakın..." dedi, "Sakın bana dokunma, aksi takdirde bedelini sahiden de ödersin."
Hızlıca kapıdan çıktığı an duraksadı Diana. Bazen yaşananlar, vuku bulduğu an değil de akabinde etkisini gösterirdi de insanı daha beter, daha derinden sarsardı ya, o vakit Diana'nın parmak uçlarına kadar yayılan o karıncalı his bu vaziyete emsaldi. Ürkmek, tiksinmek, kurtulmayı istemenin ortasında bir yerlerde duran bu his yumağının en belirgin özelliği hiç şüphesiz derin bir rahatsızlıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfic"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...