Ege'nin serin dalgaları o vakit önündeki yosunlu, iri kayalara değil de yüzüne çarpsın istedi. Biraz olsun ferahlatsın, belki de son birkaç günde adeta süzülmüş olan bedenini alıp Atina'ya, Girit'e, çocukluğunun şehri Selanik'e götürsün veyahut aşka düşecek kadar, aşka bu denli kapılacak kadar aptal olduğu için cehennemin dibine. Düşündü Diana, günlerdir yaptığı sanki başka bir şeymiş gibi o an, yine düşündü, sevmek aptallık mıydı?
Aslında hayır; lakin ortada aptallık namına bir şeyler olduğu kesindi! Nasıl bu şehirden toparlanıp gitmeye karar verebilirdi, hem de ona tek bir kelam etmeden. Esasen, mesele biraz da derinlerde yatıyordu, gitmek istemesi zaten başlı başına içine tümüyle oturan bir hakikat iken madalyonun diğer yüzünde yatan o şey de ziyadesiyle yürek burkucuydu, Necdet, belli ki Diana'ya, gideceğini haber edecek kadar dahi kıymet vermemişti.
Kızıyordu Diana, geceler boyu düşlediği, gündüzleri hayalini kurmaktan sebep iştahtan kesildiği bu adam başını alıp nasıl giderdi? Derin bir nefes aldı ve oturduğu banktan kalktı, Yorgo'ya yardım etmeye gidecekti. Hem dostuna yardım etmesi icap ederdi, hem de derdini unutması için kitapların arasında boğulmaktan daha güzel bir fırsat yoktu.
Biraz üşüdüğünü hissederek bonmarşenin hemen yanındaki dükkana yanaştı, yazın bitmesine pek az vakit kalmıştı ve güzün serinliği şehri yokluyordu. Yorgo'nun dükanı olduğuna kanaat getirdiği bu yere sığınan Diana, adımını atması ile hayrete düşüvermiş, kendisine ihtiyaç olmadan düzene girmiş bu yer karşısında büyülenmişti. Buranın bir düzene oturması için yardım etmesine gerek kalmamıştı. Her şey çoktan yerli yerine oturmuş, kitaplar türüne ve alfabetik sıraya göre tasniflenmişti. Tavana kadar uzanan ceviz raflar baştan aşağı doldurulmuştu ve hatta içeride birkaç müşteri dahi vardı.
Hafif gıcırdayan kapıyı biraz itip içeriye doğru ilerleyen Diana, günler sonra yüzüne oturan tebessümle Yorgo'yu aradı; lakin bulamadı.
"Yorgo!"
Biraz büyükçe bu dükkanın muhakkak arkada başka bir bölümü de olmalıydı. Attığı bir iki adımın ardından henüz on dört, on beş yaşlarında bir delikanlı durdurdu kendisini.
"Kime bakmıştınız abla?"
Çocuk belli ki bir Türk genciydi. Anlam veremedi Diana.
"Siz de kimsiniz delikanlı?" dedi tebessüm ederek.
"Yorgo ağabeyin yanında çalışıyorum ben." dedi elinin ekmek tutuyor olmasının gururuyla.
"Ne iyi..." dedi Diana tebessümünü soldurmadan. "Peki Yorgo nerede?"
"Limana yanaşacak bir gemiyi karşılamaya gitti. Zannediyorum ki Atina'dan getirttiği kitaplar gelmiş."
Atina'dan getirttiği kitaplar... Belli ki Nikos ile ilgili anlattıklarını çoktan hayata geçirmeye başlamıştı Yorgos. Diana biraz endişeli, biraz da meraklı bir şekilde, "Teşekkürler genç adam." dedi.
Dükkanda biraz ilerleyerek ortada duran kitaplığa göz gezdirmeye koyuldu. Eline aldığı kitapları inceliyor, okumuş olduklarını bırakıyor ve henüz tanıştıklarını almak üzere kenara ayırıyordu. Bu ilerleyişin sonu ise, ilgisini en çok cezbeden yere varmıştı farketmeden, Türk eserlerine ayrılmış, yaklaştıkça tesirini hissettiren gramofona en yakın o bölüme. Seyyan Hanım olsa gerekti ardından yükselen sesin sahibi, cızırtılı bir cümle dökülüyordu ardından, "O gözler bana eskisinden yabancı..." .
Derin bir nefes aldı Diana, kulağına çalınan sözler gözlerinde yalnız bir kişinin gözlerinin hayalinin tezahürüne sebebiyet veriyordu. Göz kapakları hafif düşük, baktığında içini titreten ve derinlerde şefkati, sevgiyi, cesareti taşıyan o gözler... Kendisi gidecekti, lakin hayali belki de beyaz saçlı bir yaşlı olup yatağında bir başına ölene dek bu genç kızın zihninde canlanacaktı hem de ilk günkü sıcaklık ve ilk günkünden daha derin bir özlemle. Altmış yaşında bir pencerenin önünde yapayalnız, yine onu düşünecek, "Bir vakitler bir Türk genci sevdim, öyle bir gençti ki var olan tüm iyi sıfatların icmaliydi. Öyle bir sevdim ki, ardından gelen kimseye verecek sevgim kalmayacak kadar, içimde sevmeye dair her şeyi tüketecek kadar sevdim." diyecekti, elinde, zamanında ona verdiği inci kolyeye bakacak ve derin bir keder içinde pek kısa süreye sığdırdığı anıları yâd edecekti. Ah Necdet! Ah, Necdet...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfiction"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...