Bölüm 14:Aşkın Yansıması

622 46 4
                                    

"Demek Ali Rıza Paşa vazifelendirildi hükümeti kurmak için."

Necdet, yüzüne vuran ışıktan rahatsız olmuş vaziyette başını hafifçe arkaya çekti.

"Öyle, haberi henüz yayılmadı; lakin tez vakitte duyulur. "

Cevdet, sanki bulundukları yerde başkası varmışçasına, bir başkasının duyması endişesini taşıyormuş gibi hafifçe öne eğildi ve daha kısık bir sesle devam etti, "Mustafa Kemal Paşa kendilerine telgraf çekerek üstü kapalı bir vaziyette kendilerinden yana olup olmadığını sual etmiş paşaya."

Kendisine uzatılan hafif buruşuk, kenarları kıvrılmış ve nispeten özenli bir vaziyette katlanmış kağıdı açarak, bir mırıldanma halinde okumaya koyuldu Necdet.

"...Yeni kabine Erzurum ve Sivas Kongreleri'nde tayin ve tespit edilen milli teşkilat ve maksatlara riayetkar olduğu takdirde Kuvay-i Milliye ona yardımcı olacaktır."

"Bakalım Ali Rıza Paşa'nın yanıtı ne olacak?" diye ekledi Necdet.

"Yanıtı mühim." Dedi Cevdet ve devam etti, "Neyse... Silahlar da nihayet Anadolu'ya ulaştı tamamiyle. Son partinin de vardığı haberini bu sabah aldım. En azından bu haber bizi biraz ferahlatsın."

"Benim idamımı durduran o pusuladan sonra Vasili yana yakıla silahların peşindedir halen." dedi Necdet keyifle tebessüm ederek. "Kağıtta beni serbest bırakmaları karşılığında silahların kendilerine verileceği yazıyordu, malum."

"Sahi..." dedi Cevdet, tek kaşı hafifçe havalanmıştı ve bu yüz ifadesini çocukluğundan beri bilirdi Necdet, bu sebeple genç adamda bu manalı "sahi" hafif bir yutkunmaya sebebiyet vermişti.

"Kim gönderdi o pusulayı Vasili'ye, malumatın var mı?"

"Y-yok." dedi Necdet, ne vakit yalan söylemeye kalkışsa titreyen kirpiklerine değen perçemi eliyle geriye atma gayretinde olur, gözleri karşısındakinin burnunun ucuna odaklanıverirdi. "Nereden malumatım olsun, kurtulunca merak etsem dahi düşmedim peşine."

"Peki ya Anadolu'ya gitmekten neden vazgeçtin?"

"İlahi baba..." dedi Necdet, "Bahsettiğin iki mevzu arasındaki alakayı çözemedim."

"Ben de..." dedi Cevdet ve kalkmak üzere ellerini hafifçe dizlerine vurarak doğruldu. "Aman! Oğlumuzla gönlümüzce görüşemiyoruz diye ne biriktirdiysek soruyoruz işte." dedi ve eliyle sertçe omzunu sıktığı Necdet'in gözlerine baktı gülerek, "Daha münasip bir vakitte uzun uzun dertleşiriz."

"Elbette, baba." dedi Necdet, dudaklarında belirsiz bir tebessüm vardı.

Yakalanmanın sıcak telaşesi yüzüne sirayet ederken, gözleri tatlı sırrını ele verir gibi oluyordu Necdet'in. Genç adam yalan söyleme konusunda meziyetli sayılmazdı, zaten yalan söylemek, söyleyebilmek de bir meziyet değildi de, Necdet bu işi pek beceremezdi işte. Ne zaman ki bir vazife uğruna gerçekleri saklaması gerekirdi, o vakit yüzü en usta yalancılarınki gibi inandırıcı hallere bürünür ve sesi dahi titremezdi; lakin kendiyle ilgili bir hal olduğu vakit yalan dedi mi bal gözleri yeri yuvası bellerdi.

 Ne zaman ki bir vazife uğruna gerçekleri saklaması gerekirdi, o vakit yüzü en usta yalancılarınki gibi inandırıcı hallere bürünür ve sesi dahi titremezdi; lakin kendiyle ilgili bir hal olduğu vakit yalan dedi mi bal gözleri yeri yuvası bellerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin