Bölüm 7:Direnişin Yansıması

1K 77 33
                                    

 Ilık rüzgar pencereden usul usul süzülürken iğne oyası perdeleri hafifçe dalgalandırıyor, yazın ortasına gelinmesinin tesiri iyiden iyiye hissediliyordu. Sıcaktı İzmir; işgalin yangınıyla daha da harlanmıştı şehir ve şimdi bu gencin odası, yepyeni bir hissiyatın hararetiyle daha da sıcaktı. 

 Belki de bu hisse sıcaktan ziyade ılık demek daha doğru olacaktı, öyle bir histi ki bu, bir yanı dokunduğu yeri yakacak kadar kor alev, diğer yanı da içinin en derinlerine buz kestirecek kadar soğuk, hızlıca teneffüs etmeyi lazım kılacak kadar sıcak ve aynı zamanda, tatlı bir yaz akşamı tene değen meltem misali serin. Henüz tanıştığı bu hisler karşısında ne yapacağını bilemez halde, divana uzanmış ve tavanı izler vaziyette önünü görmeye çabalıyordu Necdet. Pek bir yabancı olduğu bu hissiyatın ne olduğunu ve dahi ne yapması gerektiğini idrak etmeye çabalıyordu. Peki ya ne vakit midesini esir alan bu yumru, kalbinde kendine yer edinmişti? Kendine her sual edişinde yanıtsız kalmanın tesiriyle içi bir nebze olsun burkulsa da öğrenecekti Necdet, düşünme vazifesini kalp devraldı mı akıldan, insanın düştüğü en büyük hata, kalbini kurcalayan suallerin cevabını akılla aramaktı. 

 Kendini esir almaya niyetlenmiş duygulara kapılıp gitmekle  bu hisse karşı silahlarını kuşanmak arasındaki o bıçak sırtı çizgide gidip gelme macerasına henüz atılmışken Necdet, sanki midesine oturmuş vaziyetteki kalabalığı dağıtmak istercesine öfleyerek yatağından bir hışımla doğruldu. Başucunda duran pijamalarını giyme niyetinde değildi elbet, üzerine yatmaktan mütevellit hafif kırışmış gömleğini gizleme çabasıyla sandalyesinde asılı duran ceketini giyerek salona indi. 

 Ailesi, akşam yemeğinin verdiği rehavet ve Necdet'in kurtulmasının huzuru ile salonun dört bir yanına dağılmış, aralarındaki koyu muhabbet Necdet'in salona inişiyle dağılmıştı. Annesinin dizine yatmış Yıldız hafifçe doğruldu.

"Uyuyorsun diye ses etmedik ağabey." dedi annesinin elindeki boş fincanı alarak. "Hemen bir kahve yapayım sana da." 

"Zahmet etme güzelim." dedi Necdet neşeyle. Necdet mutlu oldu mu, içindeki cıvıltıyı etrafındakilere de aksetmekten geri durmazdı. "Ali Kemal ağabeyinle dışarıda içeceğiz biz."

"Nereden çıktı o bakalım?" dedi Ali Kemal gülerek. Salonun bir ucunda oturuyordu, pijamalarını çoktan üzerine geçirmiş vaziyette kendine bakan kardeşine doğru yöneldi. "Yarın Tevfik amcanın yanındaki vazifemin ilk günü. Erkenden kalkmam, dolayısıyla vakitlice yatmam lazım gelir."

"Ne mızmız çıktın!" dedi Necdet Azize'nin yanına oturarak. "Görüyor musun anne, orduda huy değiştirmiş bu, tavuktan hallice olmuş."

 Elindeki küçük yastığı gülerek Necdet'e attı Ali Kemal.

"Sensin lan tavuk!" diye hiddetlenişinin ardında çocuksu bir sataşma hali gizliydi.

"Vallahi ağabey," dedi Yıldız, "Necdet ağabeyim haklı, yatsı henüz okudu sen giyiverdin pijamalarını."

"Tamam çocuklar..." dedi Azize, "Didişmeyin." 

 Evlatlarının bir arada oluşunun huzuruyla derin bir iç çekti Azize, gözlerindeki huzur ve mutluluk, var olan tüm acılarını bir an olsun aile denen merhem ile uyuşturmasından ileri geliyordu. Oğulları, kızı, annesi ve ihanetinin acısına rağmen nefes aldığını bildiği, uzun vakitlerin ardından aynı topraklara ayak bastığı Cevdet...Bir o eksikti şu dört duvar arasında. Ne var ki bu akşamki huzuru hiçbir tatsız düşünce bozamayacaktı.

"Didişmiyoruz anam." diyişiyle Ali Kemal'in, düşüncelere dalmış vaziyette yere diktiği bakışlarını hızlıca kaldırdı Azize. "Müsaaden olursa hazırlanayım, şu hekim oğlun ile biraz gezelim."

AYNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin