Niyahet sesler sustuğunda iki genç birbirlerine sımsıkı sarılalı takriben yarım saat olmuş, heyecanın yanına sıcak bir huzur eklenmişti. Birbirlerine sarılıyor olma zorunluluğu vicdanlarını rahatlatmış, arkasına sığınacakları bir bahane oluvermişti. Seslerin sustuğuna iyice emin olmalarının ardından boğazını temizleyerek dolabın kapısını açan Diana, ikisini de içinde bulundukları hakikate yalnız bir saniye içinde sürükleyivermişti.
"Teşekkür ederim..." diye fısıldadı Necdet. Yüzünü güç bela kaldırıyor, gözlerini diktiğinde o tanıdık utangaçlık halini karşısında ala bürünmüş o yüzde de görüyordu.
Diana'nın ise bir yanı karşısında duran adama, kendini içerisine soktuğu tehlikeden ötürü kızgındı, bir yanı ise ona ilk temas edişindeki gibi heyecanlı ve ziyadesiyle sıcak... Cevap vermeye fırsat bulamadan yeniden yakınlaşan ayak seslerini dinlemeye koyulan Diana, kapıya yanaşan genci kolundan sıkıca tutarak evvela kapının önünü yokladı, ardından hızlı bir hamle ile kendini ve Necdet'i, hemen karşıda bulunan odasına attı. Zira Vasili birkaç saniye sonra odasına geri dönmüştü."Görüyorum ki beni bir yerlere kapatıvermeye ziyadesiyle alıştınız küçük hanım." deyiverdi Necdet önlenemez bir muziplikle. Yüzünün alı utangaçlıktan ziyade öfkeden kuvvet alıyordu şimdi Diana'nın, bacaklarını yasladığı yataktan kızgınlıkla öne atılarak, biraz da utancının kırıntılarını sözlerine ve ay yüzüne serpiştirerek genç adamı yanıtladı.
"Edepsizsiniz!"
"Beni kırıyorsunuz ama."
Karşısındaki adamın gülüşü işte o vakit sinirlerini iyiden iyiye bozmuştu. Üstelik öfkesini meydana getiren en büyük sebep bu muziplikle karışık edepsizlikten öte, Necdet'in kendi canını, Diana'nın uğruna canını vereceği o canı hesapsızca tehlikeye atmasından başka bir şey değildi. Bir annenin, tehlikeli işlere kalkışan çocuğunu azarlamasına benzer bir haldi bu, altı şefkat ve kucak dolusu sevgi dolu bir öfkeydi.
"Hem edepsizsiniz hem de aptal!" dedi genç kız nefes nefese. Bir an yakalanma ihtimalini düşündü, belki de onu tekrardan kaybetmekle yüz yüze gelme ihtimalini, parmaklıkların ardındaki o yaralı yüzünü, idama yürürken izlemeye cesaret edemediği o halini. Yakalansa cezasının ölümden ziyade bir şey olmayacağını bilmek öfkesini ve korkusunu harlıyordu.
"Siz, sizin gibiler yalnız bir aptal cesaretiyle, sonunu düşünmeden, ne olacağını hesap etmeden ateşe yürümekten anlarsınız. Böyle mi direneceksiniz, burnunuzu hesapsızca her şeye sokarak mı?"Şimdi Necdet'in gülümsemesi yüzündeki şaşkınlık ve tedirginliğe karışmıştı. "Bizim gibilerden kastınız nedir küçük hanım?"
"Sizin gibiler işte! Nerede tehlike var ise orada bitenler, biraz olsun hayatına ehemmiyet vermeden vatan kurtarma rüyasının peşinde olanlar... Ben sizi çekip oraya saklamasaydım ölecektiniz!"
"Yapmadaydınız o vakit!" dedi Necdet, "Sizin o rüya dediğiniz gaye, hepimizin canından üstün."
Derin bir nefes alan genç adam, aralarındaki mesafeyi bitirmese dahi, bir adım silerek öne atıldı. "O ipten de kurtarmasaydınız, benim gibi bir aptalın canı sizin için neden bu denli kıymetli?"
Boğazını yırtan bir yutkunmayın ardından birkaç saniye duraksadı genç kız, ardından titreyen sesiyle devam etti, "Sizi bir daha o ipten almaya gücüm yetmez, anlamıyor musunuz?"
Sualinin cevabını alamayan; lakin yanıt almak için Diana'yı üstelemeye zerre cesareti olmayan Necdet, yüzündeki buruk tebessüm ile bakışlarını yere indirivermişti. Istediği yanıtı duymak için de, o yanıttan olabildiğince uzağa kaçmak için de canını verirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYNA
Fanfic"Bugün, bu şehrin işgalinin masada imzalanan o anlaşmalardan hakikate taşındığı gün. Bugün, bu milletin esas direnişinin başlayacağı gün. Siz şimdi diyorsunuz ki biz, milletin sesi olan biz, o sesin avaz avaz çıkması gereken bu vakitlerde o sesi kes...