Bölüm şarkısı:Red-Hymn For The Missing
Bölüm gifine ölüyorum,okurken arada bakarsanız siz de beyaz ışığı görebilirsiniz ^.^
Rotasını bana çevirip ilerlemeye başlayan Min Gyu omzunu silkerek güldüğünde adamları da kendi aralarında gülüşmeye başlamıştı ve adamlardan birisi Jimin'i yerde sabit tutmaya çalışıyordu.Pek de kontrole ihtiyaç duymayan Jimin beni gördüğü an göz bebeklerinde parlak bir endişenin peydah olduğunu fark ettim.
"Savcı hanım,gerekçeniz neymiş? Kanunlar oğlumla laflıyorum diye beni tutuklayamayacağınızı size öğretmiş olmalı-"
O durana kadar ben de durmayacaktım,kontrollü adımlar atarken gözlerimi silahımın arkasından ,doğrudan Min Gyu'nun suratına dikmiştim.
"Birincisi,kanunlar bana bazen işe yaramaz olduklarını da öğretti, o yüzden biraz da seninle biz laflayalım diye geldim.İkincisi, Park Jimin artık senin oğlun değil, benim kocam."
Dudağını dalgaya alır gibi büzüp suratıyla kendisini daha da itici yapan bir ifade yaptıktan sonra aramızda iki karış mesafe kala durdu,hemen ardından ben de durakladım.
"Cesur olduğunu sanıyorsun ama aslında çok aptalsın. Buraya kendi ayaklarınla gelmemeliydin."
Arkadan bir anda can gelmiş gibi kıpırdanmaya başlayan Jimin ayağa kalkmıştı.Konuştuğu zaman,Min Gyu elini kaldırıp havada silkeledi,ve Jimin'in karnına inen tekmeyle konuşması bölündü.
"Onunla konuşma Haneul, hemen git burdan! Lütfen-"
Bakışlarımı karşımdaki Min Gyu'nun suratından çekmedim,Jimin'i kıvranırken görürsem mantığımı kaybedebilirdim,onun dudaklarından "lütfen" kelimesini duymak bile bana yıllardır bu adamın ona işkence edişini hatırlatıyordu,akıllıca hareket etmeye çalışsam da dişlerimi gıcırdatmakla hırsımı alamadım ve silahın kabzasını karşımdaki kibirli surata cümlemi tamamladıktan sonra olanca gücümle geçirdim.
"Güçlü olduğunu sanıyorsun ama aslında canavarsın. Ona dokunmamalıydın!"
Yüzünde hedeflediğim bölgeyi teğet geçerek ufak bir sıyrık oluşturmaya ancak yeten darbemin bana karşı bir silah olarak kullanılabileceği öfkemin kör ettiği gözüme gözükmemişti.Boşluktaki bileğimi nasırlı elleriyle kavrayan Min Gyu bileğimi çok yerinde bir hareketle büktüğünde çığlığımın eskimiş demir yığınları gibi gözüken bu trenlerden yankılanması ve kendi kulağıma tekrar dolmasıyla zihnimin üstüne perde örten acıyı yendim.Tam da o an bana Jimin'in neden dayak atmaktan önce yemeyi öğretmeye çalıştığını anlamıştım.Gözlerimde onun bana,o tatlı diyebileceğim kadar toz pembe gözüken günlerden birisinde bileğim büküldüğünde kırılmaması için kendimi nasıl çevirip yere düşürmem gerektiğini öğretişi canlanmıştı.
'
Havalı bir boksör gibi karşımdaki Jimin'in bacak duruşunu taklit etmiştim ve onun döndüğü yönden dönerek birbirimize görünmez bir iple bağlıymışızcasına yörüngemizden sapmayarak daire çizerken, doğru hamleyi yapmak için fırsat kolluyordu.Minik sevimli gözleri dudakları dümdüz duruyorken ve olabildiğince kısıkken aynı zamanda nasıl ürkütücü gözükebiliyordu anlayamıyordum.Alnında dağılmış olan perçemi arka ayağıyla kendini ilerletirken kaşlarının üstüne çarpıp sallanıyor ve görüntüsüne daha da salaşlık katıyordu.Altına geçirdiği özensiz lacivert eşofmanının bolluğu kalçalarına doğru kendisiyle tezat oluşturup darlaşıyordu,bunu o biçimli kalçalarındaki kasları göstermek için bilinçli yapıp yapmadığını bilmiyordum ama üzerine giydiği incecik kumaştan tişörtünün kıvrılıp nemlendiği haliyle öyle bir göz ziyafetiydi ki,bana atak yaptığında ona karşı durmak için dikkatli kalmam her an güçleşiyordu.Aniden birbirine bastırdığı dudaklarını kocaman açıp dişlerini göstererek kıkırdadı.Park Jimin,benim en güzel zayıflığım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné ☽ park jimin
Fanfiction"Neden sadece akşamları karşıma çıkıyorsun?" 'Neden sadece, bana sarılmıyorsun?' ¤ "Bana aşık olamazsın!" 'Artık çok geçse ne yapacaksın?' kapak:dlazaru.tumblr.com