Sürpriiiz! Bölüm hazır olunca sizi bekletmeye ne gerek var diye düşündüm ve oy sınırını beklemeden yayınlamak istedim ^^ yine o çok tatlı yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum.Son iki bölümü +40 yaptığınızda takip eden herkesin okuduğunu anladığımda diğer bölümü yayınlayacağım,haydi iyi okumalar!
*******
"Artık çok geçse ne yapacaksın?"
Bana yakınlığıyla aklımı tamamen ele geçirirken, söylediği şeyin ne anlama geldiğini düşünüyordum aniden geriye doğru ittiği sandalyesinin düşmesine aldırmadı ve yanıma geldi, masadaki kağıtları bir eliyle alırken diğeriyle yakaladığı bileğimden beni güçlü bir şekilde çekmeye başladığında ne olduğunu anlamama fırsat bırakmamıştı, beni masadan kaldırıp hemen yanımızdaki kolonun arkasına yasladığında bir anda bütün ışıklar sönmüştü.Yaşadığım adrenalin yüzünden,onun yakınlığı yüzünden,ne yapacağının belirsizliği yüzünden gözlerimin karardığını sanmıştım ama gözlerimin açık olduğundan onun netleşen görüntüsüyle emin oldum.Sırtımı yasladığı beton zeminin soğuğu içime işlerken hala bileğimde olan parmakları bedenime ısı yayan tek yer haline gelmişti.Sıradan bir elektrik kesintisi olduğunu düşünmem aşırı iyimser bir davranış olacaktı,masaya uzanabilirsem sağ tarafta bıçak olduğunu hatırlıyordum eğer onu elime alabilirsem karanlıkta şansımız artabilirdi.Bu kadar yakınında ve kollarının arasında solurken mantıklı düşünebilmek benim için imkansıza yakındı.Gelenlerin kim olduğunu bilmesem de amaçlarını biliyordum artık,kıpırdamaya yeltendiğimde bana izin vermeyen Jimin diğer elini de tam karnımın üzerine koymuş beni hareketsiz tutmaya çalışıyordu,bu konumda can çekiştiğimden bihaberdi,karanlığa yavaş yavaş alışan gözlerim onun yüzünü seçmeye başladığında başımı döndüren dudaklarını yine kulağıma yaklaştırdı ve söylediklerini anlamakta güçlük çekeceğim kadar çekici bir sesle mırıldandı.
"Sağ tarafında beş adım sonra bir arka kapı var.Oradan çıkıp arabaya git ve kapıları kilitleyip beni bekle.On dakika içinde gelmezsem şehre doğru sür,kaç."
Bulunduğumuz mekana birilerinin temkinlice girdiğini uysal ayak seslerinden anlayabiliyordum,tahminimce dört ya da beş kişiydiler.Tek başına onları yaralanmadan atlatması epey zor olacaktı,ama siyah karanlıktan bile daha koyu olan göz bebeklerinden onlarla baş edebileceğini anlamıştım,yine de gitmek istemiyordum.Ölüm yaklaştıkça ona karşı olan cesareti böyle kırılıyordu demek insanın.Ölmek de istemiyordum,daha yaşamam gereken çok şeyin olduğunu düşünüyordum.
"Masada bıçak var,eğer hemen alabilirsek--- meşru savunma yapabiliriz-"
Heyecanla fısıldarken sesimin hafif yükselişini ılık avcunu dudaklarıma kapatmakla kesmişti.Bunu, her yaptığında, dudaklarımdan soluk boruma bir şeyler sızıyor ve bedenimde bir zehirli sarmaşık gibi içten içe organlarıma dolaşıyordu.
"Tabancaya karşı meyve bıçağıyla mı meşru savunma yapacaksın savcı hanım,arabaya git dedim,halledeceğim-"
Dövüşmeyi bilmiyordum,silahım yoktu,ve meyve bıçağımla ben ona yalnızca yük olacaktık,çaresizce ona boyun eğdiğimde gözlerini benimkilere dikmiş onu onaylamamı bekliyordu.Ben titremeye başlamışken onda küçücük bile bir korku emaresi görmemek ise beni daha da ürkütmüştü.Kim bir katilden korkmazdı ki? Bu sorunun cevabını çok yakında alacaktım-
Kapıya doğru koşmaya başlayıp hareketsizliği bozduğum anda bulunduğumuz bölmeye giriş yapanların sakinliği bozup Jimin'e saldırmaya başladığını duydum.Eskimiş arka kapıdan çıktığımda dışarıda kimsenin olmadığından emin olmuş bir halde arabayı hedefime aldım,yine de içimde dışarda birisinin olma ihtimaline karşı bir korku vardı,silahlı birine karşı kaç dakika kazanabilirdim? Beni öldürmeye gelmiş birisinin bunu yapmamasını nasıl sağlayabilirdim? Bu düşünceye odaklanmamı engelleyen şey içerden gelen tabakların kırılması ve bir şeylerin devrilmesi sesi olduğunda var gücümle arabaya koştum ve ön koltuğa oturdum.Bir saniye bile bana saatler gibi geliyordu ve havanın da kararmasıyla etrafı görmem iyice güçleşiyordu.Aklıma gelen ilk şeyi yapıp Jimin'in arabada bıraktığı silahları aldım.Ellerim ve dizlerim öyle güçlü titriyordu ki kendimi sakinleştirmezsem oraya varamadan kendi kafamı kırabilirdim.Her şeyi bir kenara bıraksam bile görevime sadık kalıp olaya müdahale etmem gerektiğini tekrarlıyordum kendime,ısrarla,ama masada bıraktığım telefonum destek çağırma olasılığımı sıfıra indirmişti.Derin bir nefes aldım,iki elimdeki silahların ağırlıklarıyla bileğimi aşağı doğru bükmesine aldırmadan arka kapıya doğru koşmaya başladım.Çok fazla düşünme diye seslendim içimdeki korkan kız çocuğuna.Kirlenmiş küçük camdan içeriyi görmeye çalışırken hala dizlerim titreyerek birbirine çarpıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafuné ☽ park jimin
Fanfiction"Neden sadece akşamları karşıma çıkıyorsun?" 'Neden sadece, bana sarılmıyorsun?' ¤ "Bana aşık olamazsın!" 'Artık çok geçse ne yapacaksın?' kapak:dlazaru.tumblr.com